Zaman içinde birikti bu notlar. Kimi unutulmaya yüz tuttu, kiminin anıları daha taze. Bazıları çok önemli, bazıları tam bi saçmalık. Hem saçma hem önemli olanlar canımın içi. Saçma bile olamayanlar, tıpkı özel radyo sunucularının rahat sunuşuna özenip, sınırları dahilinde rahat sunum taklidi yapmaya çalışan devlet televiziyası memuru gibi sıkıcı. Bir kısmı gayet resmi, bir kısmı saldım çayıra, diğer bi kısmı yokuş aşağı boşalan freniyle uçuşa geçen bir kamyon hassasiyetinde. Ve lakin hepsi hayata dair.. kısa, kıpkısa notlar. (Bölüm 1 olsun, devamı gelir belki)
Akvaryum notları:
Bi heves edinilen akvaryuma, aynı hevesin devamı olarak 9 adet balık alınır. İki sarı, iki beyaz, bir turuncu manyak, bir çöpçü, bir tane gri silik soluk bi şey ve iki tane de karışık renkli bulutumsu kuyruklu şiirimsi balık. Ki, bu ikisinin seyrine doyum olmaz. Zaten bu tür akvaryumların da sebebi hikmeti huzur veren bi seyir zevki sunmalarıdır. Ya da bana öyle gelmiştir, yanlış bilmekteyimdir, hüsnü kuruntudur.
Akvaryum ahalisinden eksilenlerin olduğu ilk haftanın sonunda fena halde dikkat çekmeye başlar. Yok piramidin içinde, yok bitkinin arkasında diye olası yer tespitleri yapan huzur avcısı bünye, sonunda baktığı yerlerde görmek istediği balıkları göremeyince, mevzuya uyanmıştır. Hatta taşların arasından melun bi zombi gibi ağır ağır yükselen sarı bir kuyruk da, bu uyanışa vesile olmuştur. İşte ol saatten sonra, gerilim dolu günler başlamıştır. Her gün bir balığın kaybolduğu gözlenmiş, turuncu manyağın gelen geçen her balığa kafa attığı müşahede edilmiştir.
Sabah akşam alınan içtimalar, sonunda saat başı aramalara ve hatta son demlerde nöbet tutmalara evrilmiş, ancak 8 adet balığın tek tek ve fakat, asla tek parça halinde olmadan yok oluşları önlenememiştir. Akvaryumda kalan son canlı turuncu manyak olmuştur. Balıklar için, "bunlar aynı türden balıklardır alın böle ekip olarak" diyen satıcı zat, balıkların aynı zamanda birbirlerini telef etme potansiyelleri olduğunu söylemeyi unutmuştur. Sonuç olarak, sataşacağı balık bulamayınca akvaryum eşyalarına kafa tutmaya çalışan turuncu manyağın ani vefatıyla huzurunu sevdiğimin seyir zevki son bulmuş ve artık rüyalara girmeye başlayan balık kafaları, kuyrukları hafızadan dehlenmiştir.
Bir süre için akvaryumdan alınacak tek içtima, amfora üzerinde koloni kurmaya heves eden yosun familyasından olacaktır.
Aile imamı notu:
Heyecanla bekliyorum kendisini. Dinimizi öğretecekmiş.
(Dinimiz: "Ama ben öyle inanıyorum" diyenler çok ama çok oldukları için onların inandıkları şey bizim hepimizin dini oluyor. Hatta bu dinin öyle tamamı falan da değil, sadece bir mezhebi bizim .. gibi bi şey işte bu dinimiz.)
Okul öncesi eğitimi diye Kuran kursları açılmış dinimiz öğretilmiş. Tabii isteyene.. öyle zorlama falan yok. Okul başlamış sonra, ilkokul lise hem de dua ezberli sıra üstünde namaz talimli, bildiğin uygulamalı din dersleri verilmiş, dinimiz öğretilmiş. Tabii yine isteyene? Yok hayır bu sefer isteyene de istemeyene de zorla öğretilmiş.
Devletin televizyonu dini sohbetler, dini yayınlar yapmış, diyanet alo fetva hattı bile açmış, aman sistemden kaçan tele yakalansın dinimizi öğrensin diye.. ha demek yetmemiş, kesmemiş, olmamış, şimdi de aile imamı olacakmış. Ama bi sor bakalım, zorunlu mu diye? Hayığ! Elbette isteyene. Din önemli arkadaşlar, herkesler öğrensin dinimisi. Amin.
Aşık olmak notu:
Kafanın bi başka tür çalışması. Normal seyrinden çıkması, kendine bin türlü kaçamak yollar, arka kapılar bulması.
Çünkü hayat sekteye uğruyor aşık olunca, ezberi bozuluyor. Böyle gelmiş böyle gider ne varsa önce bir duruyor, hiçbir yere gitmiyor. Sonra çil yavrusu gibi dağılıyor sağa sola. Uçup kaçanı bile oluyor.
Dağılma hali kesindir, onu biliyorum. Zaten bellek de kısmi felce uğruyor, sanıyor ki aşk hep böyle. Hep vardı, hep de var olacak. Aşık olunca, aşkın olmadığı zamanların farkına varılıyor galiba.
Kendini evlat edinmek notu:
Önce klonlama işinin sorunsuz hallolması gerekiyor.
Şimdi diyelim benden bir ben daha klonlanıyor ve ben bu beni, 3 günlük bebek iken evlat ediniyorum. Bu bebeğin aynen ben gibi olmayacağı kesin. Görünüşte her bi şeyi bana benzeyecek, bu da kesin. Ama doğuştan gelen misal mizacı ya da bazı yetenekleri haricinde benden çok farklı bir insan olacak, bu daha da kesin. Kesin olmayan şey bu her halini bildiğimin bebeğini ben nasıl yetiştiririm? Huyunu suyunu biliyorum. Kafası ezelden beridir nelere çalışıyor, nelere hiç basmıyor gayet net biliyorum. Naparım ben benimle?
Kendini evlat edinmek, "ne dilediğine dikkat et" temennisine örnek oluşturacak gibi duruyor. "Al buyur" diyecekler bir gün, "işte bu kendin.. evladın gibi büyüt onu."
Ne çıkar ortaya "ben" diye acep?
Olgunlaşmak notu:
Salıncaktan düşmektir, kedinin ölmesidir, yüzmeyi öğrenmektir, boy veriyor mu diye dibi yoklayıp kum çıkarmaktır, can sıkıntısıdır, dinlemektir, dinlenmektir, demlenmektir, hatadır, hatalardır, keşkelerin halay çekerek acaba sınırını ihlalidir, illa ki aşık olmaktır, malum insanız demektir, anlamamaktır, hiçbir şey anlamamaktır, ama, anlamaya çalışmaktır, bilmektir, bilememektir, kuşku duymaktır, emin olmaktır, hayal kurmaktır, ezberleri sevmektir, hepsini unutmaktır, bi bok bilmemektir, biliyorum diyene yüz vermemektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder