"Hayat bu işte! Kanatlanıp gitmek dururken dört duvar içide hapsolursun. Yaşamak için bir neden ararken, ölmek için bulursun."
Hayır, şarkılardan fal tutmuyorum. Sadece biraz takıntılıyım. Yeni edindim bu huyumu. Hemen benimsedim, sevdim. İnsan bu alemde biraz takıntılı olmalı. Kafaya takacak küçük sesler, siyah gülüşler, uzun ayrılıklar ve düzensiz edepsizlikler bulmalı.
(Dün gece annem rüyasında annesini ve babamı görmüş.)
Bütün gün sahilde dolanıp dursam sıkılırdım. Sabah yürüyüşüne gelenlerle, akşam sefasına piyasaya inenleri çarpıştırsam, arada kaynardım. Martılar yine fotoğrafçılardan kaçardı, orası kesin. Deniz martı ve amatör fotoğrafçı. Bermuda şeytan üçgeni gibi. Boğaz vapurları, Ortaköy cami ve ince belli çay bardağı da BŞÜ eş başkanı. Çekmeyin artık çekmeyin, çekinmeyin.. ya da evet biraz çekinin, ayıptır yapmayalım artık deyin. Ne bileyim.
(Babamı özledim, ben de rüyamda görmek isterdim ama ne zaman görecek gibi olsam uyanıyorum. Anneyi kıskanmanın yaşı hiç geçmiyor.)
Cümle doktorlar bol su için diyor, herkesin elinde bir plastik şişe. Sanki o plastik şişelere can sıkıntıları eşlik ediyor. Acayip sesler geliyor kulağıma: Of puf gluk? Plastik şişelerden mi daha çok nefret ediyorum yoksa sandalyelerden mi? Haydi şimdi bunu takayım kafama, ne güzel. "Kül küle, toz toza.."
(On yıl olmuş lan? On yıl. Özlemek için yeterli, unutmak için az.)
Kulaklarıma yapışan kocaman kulaklıklarımı seviyorum galiba. Çıkarınca kulaklarım üşüdü, oradan anladım. Bir de tabii, kulaklıkları çıkarınca istemediğin şeyleri duymak zorunda kalıyorsun, iyi olmuyor. Sonra gelsin "hayat bu işte.. kanatlanıp gitmrk dururken dört duvar içinde hapsolursun..."
(Hayır baba, kafama taktığım pek bi şey yok. Bildiğin drama queen. Ama sevimliyim, çekilmez olmadım daha.)
"...yaşamak için bir neden ararken, ölmek için bulursun."


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder