Yediklerinize ne   kadar dikkat etseniz de istediğiniz ölçüde kilo veremiyorsanız mutlaka bir   yerlerde hata yapıyorsunuz demektir. 
Uzmanların   tavsiyelerini uygulayarak kısa zamanda sağlıklı bir şekilde kilo   verebilirsiniz.
Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse'nin verdiği bilgilere göre,   kilo vermenin püf noktaları şöyle sıralanıyor:
Sık sık, azar azar   beslenin: Sık sık beslenmek, daha az yemek yenilmesini beraberinde getirir.   Gün içerisinde insanlar 2, 3 bilemediniz 4 öğün şeklinde beslenmektedir. Öte   yandan kişi, bu sayıyı 5 hatta 6 öğüne kadar çıkartabilirse çok kısa bir sürede   metabolizması bu değişikliğe adaptasyon olarak daha az beslenmeye başlar.   Dolayısıyla sindirim sıkıntısı çekiliyorsa, o da hafifler. Buna karşılık kişiler   genelde öğün atlar ve bunun zayıflatacağına inanır. Halbuki aç kalmak, öğün   atlamak, gazete – dergi – internet gibi kitle iletişim araçlarından temin edilen   şok diyetleri uygulamak zayıflatmaz, aksine kilo aldırır! Kişiye özel   hazırlanmayan düşük kalorili diyetler, vücudu açlıktan ölme paniğine sürükler ve   “kıtlık” moduna geçen metabolizma yavaşlar, yağ yakmak yerine tüketilen her   besini yağ şeklinde depolama yoluna gider. Tıpkı, su kesildiğinde bidonlarda   depo edilen suyu kullanıp; suyun az da olsa akmasıyla birlikte yeniden depolama   işlemine başlamak gibi.
Öğün atlamayın: Öğün atlamak bir sonraki   öğünde daha fazla yenilmesinin yanında farkında olunmadan yağ miktarının   artmasına, kas ve su kaybının olmasına neden olmaktadır. Aç kalmak, öğün atlamak   kan şekerinin düşmesine, dolayısıyla şekerli besinlerin fazla tüketilmesine   neden olmaktadır. Başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalıdır. Akşam en   son saat 20:00’de bir şeyler yenildiğini ve kahvaltının ihmal edildiğini   düşünelim. Öğlen saat 12:00’ye kadar açlık söz konusu. 16 saatlik bir açlık   sonucu ister istemez daha çok ve daha hızlı yemek yenilir. Buna karşılık sabah   kahvaltı edilse, hatta 10:30 gibi küçük bir ara öğün tüketilse, bu durum kişiyi   öğlen yemeğinde frenlerdi. Çok hızlı yemek yenilmezdi. Ama kişi bir lokma   ağzında iken diğer bir lokmayı hazırlar. “Ağzımdaki bitse de, ikinci lokmayı da   hemen mideye indirsem” der gibi. Besinlerin ağızda iyice çiğnenmesi gereklidir.   Tükürükte bulunan bir enzim karbonhidratların sindirimini besin henüz ağızda   iken başlatmaktadır. Aynı zamanda iyice çiğnemek mekanik olarak besinlerin   sindirilmesini sağlamaktadır. Midede bir köfte düşünün, bir de aynı miktarda   kıyma... Tabi ki kıymayı sindirmek ve emilmesini sağlamak çok daha kolaydır.   Unutulmamalıdır ki sindirim ağızda başlar. Tat alma duyusu midede değildir,   dildedir. Tokluk merkezi 20 dakikada uyarılır. Yavaş yenildiği taktirde, daha az   yemiş olunur.
Sıvı tüketiminizi artırın: Günlük su tüketimi de   azalırsa vücutta depolanan yağ miktarı artar. Sonuçta böbrekler fonksiyonlarını   tam olarak yerine getiremediği için yağları enerjiye çeviren karaciğer   böbreklerin işini üstlenir ve yağlar vücutta toplanır. Çay, kahve, kola, çorba,   sebze, meyve... tüketilmesi de sıvı ihtiyacını karşılar. Ancak en iyi çözücü su   olduğu için, ihtiyacın 3/4’ü sudan gelmelidir. O nedenle günde 10 – 14 bardak su   içilmelidir. Çay, kahve ve kola diüretik özellikte olduğu için hemen vücuttan   atılırlar. Suyun ayrıcalığı burada saklıdır. Günlük tuz alımını da azaltmakta   fayda vardır. Sonuçta yemeklere tuz konulmakta. Ayrıca ekmeklerde de tuz   bulunmaktadır. O nedende ekstradan sofraya tuzluk getirilmemelidir. En azından   yemeğin tadına bakmadan tuz kullanılmamalıdır.
Şekerden   uzak durun: Şeker ve şekerli tüm besinlerden uzak durulmalıdır (Çay şekeri,   bal, reçel, pekmez, çikolata, pasta, hazır meyve suları, meşrubatlar, kolalı   içecekler, tatlılar...). Bu besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya sebep   olur, kan şekerini kısa sürede artırır ve düşürürler. Bu nedenle tatlı yedikten   sonra kişinin canı tekrar tatlı çeker. Şekerin fazlası da vücutta yağ olarak   depolandığı için mümkün olduğunca az tüketilmesi uygun   görülmektedir.
Doymuş yağlardan uzak durun: Margarin,   tereyağı gibi katı yağlar yerine bitkisel sıvı yağları tercih edin. Süt, yoğurt   ve peynirde de doymuş (kötü) yağlar bulunduğu için yarım yağlı veya yağsız   (light) olanlarının tüketilmesi önerilmektedir. En azından süt ve yoğurdun   kaymağını ayırın. Kırmızı et yerine beyaz ete daha çok ağırlık verin. Ancak   beyaz et de olsa aşırıya kaçmayın. Öte yandan etin görünen yağını ve tavuğun   derisini mutlaka ayırın. Yine enerji değeri yüksek, besin değeri düşük; kaymak,   krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemişler gibi aşırı yağlı yiyeceklerden de   kaçınılmalıdır.
Kızartmalardan uzak durun: Yiyecekleri   kızartmak, kavurmak yerine; haşlama, ızgara yapma, buğulama veya fırında pişirme   yöntemlerini kullanarak hazırlayın. Çünkü besinler kızartıldığı veya kavrulduğu   esnada % 10 – 15 oranında yağ çekerler. Gerçi fazladan alınan kalori spor   yapılarak veya bir sonraki öğünü hafif şeylerle geçiştirerek regüle edilebilir.   Yalnız burada tek sorun kalori içeriğinin artması değildir. Aynı zamanda   besinler bu işlemler sonucunda kanser yapıcı bazı öğeler içermektedir. İşte   vücut bu öğeleri dışarı atamaz ve zamanla birikim söz konusu olur. Genelde   mantı, iskender, yayla çorbası gibi yiyeceklerin üzerine ayrı bir kapta   kızdırılan yağı ilave edilir. Bu durumda yağlar yine okside olur, yani yanar.   Yine kanserojen bazı öğeler içerir. O nedenle yemek yaparken kızartma ve kavurma   işlemlerinden kaçınmakta fayda vardır.
Yemeğin suyunu tüketmeyin:   Toplumda büyük bir kesimde tabak sıyırmak gibi bir alışkanlık da bulunmaktadır.   Bir bezelye veya nohut tanesini düşünecek olursak; besinin üzerinde zar şeklinde   çok ince bir tabaka halinde yağ bulunmaktadır. Öte yandan yemeğin bütün yağı   dibe çökmekte ve yemeğin suyu ile karışmaktadır. Sonuçta yemeğin suyunu kaşıkla   tüketiliyorsa, pilavın üzerine dökülüyorsa veya ekmek banarak tabağı   sıyrılıyorsa yemeğin bütün yağını da tüketilmekte. Hatta 2 dilim ekmek yemek   varken, bu 3 – 4 dilime çıkıyor.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder