10 Kasım 2009 Salı

0

Neyin Altına İmza Atacağım?

       İlk olarak yazayım bunu yapan arkadaşlar sakın kişisel algılamasın. Kendi alanıma kendi doğrularımı yazma gereğini hissettim, hepsi bu...



       Belirli gün ve haftalarda tüm bloglarda aynı konuda örgütlenmeler olur. Hemen her blogda o günün anlam ve önemini belirten kişisel yazılar da olur. Sonuçta herkesin birleştiği nokta aynıdır. Bu hafta da gündemimiz 10 Kasım'dı. "Altına imzamı atarım" sloganlı bir paylaşım zinciri vardı.



       Nedense hep bu tür örgütlenmelere uzak durdum. Uzak durma nedenim getireceği faydanın ne olduğunu fazla sorguluyor olmamdı. Attığım imzanın bir işe yarayıp yaramadığını çok merak ederim ben.  Mitinglerin, yürüyüşlerin ses getirmek, haberlere konu olmak, 1-2 gün üzerinde konuşulmak dışında, sadece katılanların kişisel manevi tatmini, vicdan rahatlamaları için katılımda  bulunulduğu duygusu içimi kemirir, durur. Topladığımız imzalardan da Atamızın haberi olmayacak, bu bilimsel bir gerçek. Kendi kendimize "biz toplandık, şu kadar kişi olduk", demek için de böyle organizasyonlara katılmak bana anlamsız geliyor.



       Vatandaş olarak üzerimize düşenleri ne derece yaptığımız beni daha çok düşündürüyor.



       Atamız ve gönüllü ekibi (şimdi istesek te o  ekibin binde biri kuvvet gösteremiyoruz) çünkü gönlümüz yetmiyor, çünkü zoru bilmiyoruz, yaşamadık)  bizlere bizim olan bir vatan bıraktı.

 Kıymetini biliyor muyuz?

Bunun ne demek olduğunun farkında mıyız?

Topraklarımız, değerlerimiz normal birşeymiş gibi,

marifetmiş gibi satılıyor, topraklarımızın altındaki madenler, üstündeki faydalı otlar yabancıların kullanımına tahsis ediliyorken biz bunun için yürüdük mü? Toplandık mı? İmza topladık mı? Biz günlük yaşamayı seven milletiz. Geleceğe yatırımı sadece banka hesaplarımızdaki para, ev, araba vs... sanıp, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla kış uykusundan bir ömür uyanmadan uyuruz ki; toprak konusu sadece bir boyutu koskoca konunun...





       İnanıyorum, hepimiz tüm samimiyetimizle sesimizi duyurmak için kendi çapımızda birşeyler yapıyoruz, yaptığımızı sanıyoruz. Fakat duyması gerekenler bizi duyuyor mu arkadaşlar? O duyması gerekenlerin yetkili pozisyonunda olması, onların duyması keyfiyetine bağımlı oluşumuz benim içimi şişiriyor. Yine seçim olsa ne değişecek? Kimi seçeceğiz bizi duymaları için? Ben bıktım kısır döngüden, çaresizlikten, alternatifsizlikten. Daha iyisi olmadığı sürece halk güçlü olana,  borusu ötene mahkum olup, yine onları seçecek değil mi? Peki bugünlere pat diye mi gelindi? Bir sabah uyandık ta mı olduk? Hayır aslında biz hiç uyanmadık ki... Hala uyuyoruz.



        Atamızın izinden zamanında sadece sözle değil gönülden gitmiş olsaydık bugün bu çırpınışlara gerek kalmazdı. Başımıza getirdiklerimize kendi özgür irademizle karar verdik, başımıza gelenlere bakın. Ülkeyi bölenlere aydın dedik, taviz verdik başımıza gelenlere bakın. Şu sıralar televizyonlarda mizah programlarına kadar hepsi pkk yanlısı söylemler yapıp, Kürt açılımını pohpohlarken benim tek elimden gelen kanalı değiştirmek... Kürt tv. açmaya gerek yok, zaten çoğu kanal, çoğu program onlara çalışıyor, tek farkı Türkçe yayın yapıyor olmaları. En güvendiğim haber spikerleri bile kişisel yorumlarında tavizkar konuşuyorlar. Kürtlerle bir problemim yok. Kız alıp-verip akraba da olduk. Sonuçta insan insandır. Fakat milliyetçilik adına kan dökülüyorsa, bu da marifet gibi, gözdağı gibi övünerek konuşuluyorsa, buna taviz veren de bu ülkeyi yönetenlerse, en milliyetçi geçinen parti başkanı bile gidip ahmet türk denilen adamın elini sırıtarak , milletvekili oluşunu tebrik ediyorsa, bunları alkışlayınca aydın olunuyorsa, hoşlanmadıkları olaylar olduğunda yine aydın geçinenlerimiz, ülkeyi terk etmekten bahsediyorsa oturup ciddi bir şekilde düşünmek gerek. Anadolu'nun cahil dediğimiz insanı o aydınlara 100 basar.



       Millet bilinci sadece Kurtuluş Savaşı' na özgü bir oluşum olmamalı. Onun adı savaştı. Ondan sonra da bu ülkede hep savaş oldu. İçimizde üstelik. Dışarıdan bakanların poposuyla güldüğü iç çekişmeler yaşadık-yaşıyoruz sürekli. Toplama uluslu Amerika bile vatan-millet kavramlarına şu anki neslimizden daha bağlı. Zaten sürekli vatan, millet, bölünmezlik laflarını ediyor olmamız bunların eksikliğinden kaynaklanmıyor mu? İnsanın doğasırdır; kendinde eksik olanların sözünü eder hep. Sonradan zengin olanların dilinden para düşmez,  namusundan şüphe duyanların dilinden namus, vs...



        Hep bölünmeye müsait aralıklar, mesafeler bırakmadık mı aramızda? Bıraktık, hem de övünerek. Şimdi dövünerek milletimizi, milliyetimizi, ulusal bilincimizi arar olduk. Dışarıda aramadık mı düşmanı, içimizde yüzbinlerce düşmanı ellerimizle besleyip, göklere çıkarırken... Ülkede çözülmesi gereken, gözümüze sokulan birsürü problem varken bizler saçma sapan meselelerle oyalanmadık mı?



        Geldi bir 10 Kasım daha... Benim yüzüm tutmuyor "Atam izinden gidiyoruz", demeye. Ya sizin?

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top