"O kevaşeyi yolun ortasında evire çevire dövdüm!" dedi Ayla. "Hadi bee??" dedim. Demeyi bırak, derken öyle bi öne doğru hamle etmişim ki neredeyse masaya dalıp dağıtacaktım ortalığı. Zaten kafa bi milyon olmuş, ağzından çıkanı duymuyor. Kıçı başı ayrı oynuyor. Ama daha bedene söz dinletememe aşamasına tam geçmemiş, görüntüde bi sorun yok en azından. Yoktu demem lazım çünkü bu "dövdüm" itirafından sonra elime koluma sahip olamadım napiiyim?
Tamam, önce mevzuyu baştan alayım:
1) Geçen gün yolda karşılaştığım hani adını bin dereden su getirip hatırladığım arkadaşım vardı ya? İşte onunla hemen o yoldan çıkıp bi güzel içmeye gittik.
2) Kandaki alkol oranının "her şeyi anlatabilirim" sınırına geldiğini anlayamadık. Zaten bunu anlayanı da yoktur. Ertesi gün bi ihtimal hatırlanır, o son kadehi içmeyecektik hacı falan denir. En fenası da eski sevgililere çekilen mesajların hatırlandığı andır. (O gece ne hikmetse ikimiz de böyle bir halt yemedik. Nedenini anlatacam yeri bu parantezin içi değil ki.)
Gittik İstiklal'e. Nevizade sanki beni hiç unutmamış)) Eski günlerdeki gibi. Her gün görüştüğümüz zamanlarda böyle bir yerlere gittiğimizde nelerden konuştuğumuzun hiçbir önemi olmazdı. Zaten bi ton gündem maddesi olurdu. İşten bile söz ederdik lan o bıkmış halimizle. Çekimler montaj seti kavgaları yok ses alamadık yok metin değişti şu bu. Sevgililer delirtme sırasıyla masaya meze niyetine yayılırdı, didik didik ederdik. Sonra gülerdik, bazen ağladığımız bile olurdu. Hüzün yaptım falan der hemen kendimize gelirdik. En sevdiğimiz söz "ne gereği var?" idi. Üzülmenin kahretmenin ya da ota boka çok sevinmemin ne gereği var? sadece Ayla ile benim değil, bütün program ekibinin mottosu olmuştu bu söz. Kendimize göre, ruhumuzu temize çekmeye yarayan garip bir algımız, anlayışımız vardı.
Ama böyle aylarca görüşülmeyen durumlarda, bi araya gelince konuşulan şeyler önemli oluyor. Her söz pür dikkat dinleniyor. Neler olmuş neler değişmiş, kimler ne alemde? Öyle bir özlemek ki burun direğinin sızım sızım sızlayıp alkole yatırılması hadisesi vuku buluyor. Ama sonra yeterli zaman ve kadeh geçip gidince özlemek falan unutuluyor.
Ayla aslında hiç değişmemiş. (Dikkatlidir, soğukkanlıdır, kızıldır, hep üstü dar paçaları alta doğru genişleyen pantolonlar giyer. Kocaman yüzükleri, sanat eseri gibi kolyeleri vardır. 7-8 kameralık canlı yayınları gayet rahat yönetir, milleti susta durdurur ve kontrolünü, şu alemin en sinir bozucu işinde bile nadiren kaybeder.) Niye böyle tek tek ayrınlarla anlatıyorum, çünkü bu kadından beklenecek en son şey birini evire çevire dövmesidir. Hem de yol ortasında!
Şimdi ben bu tefrikayı "kahveperisi o şaşkınlıkla neredeyse masayı dağıtıyordu" sapağında bırakayım, dönünce alırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder