Şuradan devam ediyoruz anacım:
Şimdi buradan evli ve de barklı erkeklere sesleniyorum. Akıllar fikirler verecem, dikkat lütfen! Hayır gün gelir bu bacınıza teşekkür edersiniz. Sizlere değerli eşlerinizi nasıl eve bağlayabileceğinizi tek tek anlatacam, tiyolar verecem. Not alın, çıtı falan alın. Hade bakalım başlıyor:
1) Öncelikle "Nihaa?? Ne demek eşini eve bağlamak len!" türevi girişlerle şenlendireceğiniz bir takım isyan cümleleri kurmayın. Hakikaten bi dinleyin yahu, kesin lazım olur. O kadar da iddialıyım bu konuda.
2) Canlarım, bir kadınla evlendiniz diye onu malınız sanmayın. Bak nasıl basit, nasıl naif bir tavsiye bu değil mi? Böyle sanki en sağlamından bir klişe gibi. Tam bir klasik hatta. Ama! Ama inanın şu andan sonra vereceğim tüm akıl fikirlerin temeli budur! Bak bir daha yazıyorum, iyi okuyun: KARINIZ SİZİN MALINIZ DEĞİLDİR!
3) Hiç soluklanmadan hemen devamına geçiyorum, çünkü biliyorum ki tam bu noktada kaşlar kalktı, dudakların ucu kıvrıldı, varsa bıyıklar buruldu ve şöyle bi şeyler düşünüldü: "E tabii bu aslında sahiplenme hissiyatıdır. Ne yani erkek adam eşini koruyup kollamaz mı? Onu sahiplenmez mi? Ne alakası var canım mal sanmakla?? Fesupanallah!"
Canım benim ya. Bak kesin böyle düşündünüz di mi? Hayır içinizde "evet karım benim tapulu malımdır, nolmuş ki?" diyeni varsa, bir adım öne çıkasın, alnından öpüp birincilik teli verecem ona. Gayet dürüst davranmış çünkü. Niye böyle diyorum? Çünkü: O sahiplenme amentüsüne sarılıp ayakta uyuyanlar, hakikaten ayakta uyuyorlar. Avutuyorlar kendilerini. Çünkü bu memlekette "sahiplenmek" demek, öyle eşime destek olurum, bi derdi varsa mutlaka dinlerim, birlikte çözüm bulmaya çalışırız falan demek değildir. Ya da buna benzer, birey olabilmişlere dair şeyler işte. Bizim buralarda sahiplenmek demek, alenen "aldım ben onu, benim oldu artık o, o benim, hugh!" demektir. Neyse işte çok uzattım, bu maddenin ana fikri şu oluyor: Kendinizi "eşimi malım olarak görmüyorum, onu sahipleniyorum" diye kandırmayın. Şartların gözü kör olsun, yemiş gibi görünüyoruz ama bilin ki yemiyoruz bu laf salatasını.
4) Ay kıyamam, bak hepsi surat asmaya başladı bana:(
Ama bunu bir tür acı ilaç olarak kabul edin, iyi gelecek bünyeye.
Bakınız bu maddede yatak odalarınıza teklifsiz dalacağım, baştan uyarayım. "Ne hadine kadın!" diye dellenmeyin reca edeceğim. Dellenmeyin çünkü o odada mutsuz olan kadın, bilin ki sizi bir mecburiyet olarak görüyor. Şimdi bir düşünün bakalım, kadın bedeninden ne ka anlıyorsunuz? Tamam kadın ruhundan bi b.k anlamıyorsunuz, onu anladık, kabullendik ama bari bedenin dilinden anlayın. Öyle zor bi şey de değil hani. Ama yok ben iki dakikada işimi görür arkamı döner uyurum falan diyorsanız.. aman be benim yazarken bile içim sıkıldı, buna maruz kalan kadın ne yapsın?
Şimdi o iki dakikayı düşünmek için ayıralım beyler: Ben demiyorum ki, yatakta tatmin olmayan kadın, alır başını hemen gider. Hayır elbette yapanı vardır ama şöyle bi genelleyecek olursak, devede kulaktır. Gitmez o kadın. Gitmediği için de, sizler kadının hayatından ve sizin performansınızdan memnun olduğunu sanırsınız. Aslında müstehaktır size, sanın bana ne ama, işte o "eşinizi eve bağlayın" türü vaaz verengillerin eş diyince aklına sadece koca canlısını getirmesine uyuz olduğum için, aldım ara gazı yazıyorum böyle.
Mevzu şu ki, evet kadın gitmez. Gitmez ama o tatminsizliği hayatındaki her bi şeye yansıtır. Yemeğe verir kendini misal. Alış verişe verir. Çocuklarının üstüne manyaklık mertebesinde düşmeye başlar, çocuklar da manyak olur sonunda. Ve sizin de burnunuzdan fitil fitil getirir. Emin olun, getirir. Neyi niye yaptığının farkında bile olmadan getirir hem de. Ve sonunda bir bakmışsınız, hiç aklınıza gelmeyen nedenlerden çekmiş gitmiş. O bakımdan, bak açık açık söylüyorum: Karınızla cinsel ilişkiye girmeyin, "sevişin".
5) Yoruldum, devamı sonra..
Not: Kadınların çekip gitmesi sadece bildiğiniz anlamda terk etmek, boşanmak gibi olmuyor. Asıl hikaye burnunuzun dibindeyken sizden gitmesidir. Öyle kalırsınız sütten kesilmiş buzağı gibi ortada.
Ha bana sorarsanız bu evlilik kurumu, şirketi, kutsal bi şeyi falan her neyse pek insan doğasına uygun bir şey değil artık. Belki bundan bir yüz yıl sonra yerinde yeller esecek. Ama bu çağda var ve insanları hem mutlu, hem de mutsuz etmeye devam ediyor. Bari zevk almaya çalışalım tadında bir şey olsun bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder