14 Ağustos 2009 Cuma
0
Çok tatlı bir hatun bu Nil hanımkızımız değil mi? Cep şekeri gibi bi şey. O da neyse artık. Hayır bi düşünüyorum şimdi, müzik piyasasına arz olunduğundan beridir Nil Karaibrahimgil denilince benim aklıma imaj nevinden sadece "tatlı" geliyor. Bunu benim zevzekliğime veriniz lütfen. Ama bu fasılda iki söz söylemek istiyorum. Neşet Ertaş'a yaptığı aleni saygısızlık vesile olsun, yoksa içimden gelmezdi hakkında yazmak.
Şimdi bu hanım 30 yaşını geçmiş koskoca bir kadın değil mi? Ama alayımızın algısında hani neredeyse küçük yaramaz bir kız çocuğu gibi yer edinmiş. Aldığı en şükela reklamcı desteğiyle yarattığı imaj budur çünkü. Gözünüzü kapayıp sesini dinleyin, sanki bir kız çocuğu şarkı söylüyor gibi. Peki bi şey soracam: Bizim memleket erkeklerinin yeniyetme hatun "beğenisini" inkar eden çıkar mı aramızdan? Yani şimdi benden açık açık bu bilinçli büyük boy seçim olan imajın, mlletin hangi bam telini kaşıdığını anlatmamı beklemeyin.
Çevrenizde illa ki vardır, böyle kazık kadar kadın olmuş ama bebek gibi yarım yarım konuşan kadınlar. Zaten bir gençlik sevdasıdır gidiyor dünya alemde, biz mi kusur kalacağız? İnsan evladının en çekmecelik zaaflarını bilen ve kaşıyan reklamcılar mı kusur kalacak, bu sevdayı kullanmakta?
Peki sizce Nil hanımcım bilmiyor mu yarattığı imajın nerelerden beslenip büyüdüğünü? Yahu hakikaten yiyor muyuz bu küçük masum ve fakat saydam seksi hallerin doğal haller olduğunu? Peki şimdi neden açık verdi bu tatlısı minnişi hatun kişi?
Bencesini anlatayım hemen: Çünkü bu memleketin hakikaten çok değer verdiği bir usta ile, kendi yapma imajını yanyana getirdi. Sevimli şeker halleriyle şımarıklığını halının altına süpüreceğini sandı. Şimdi hayatında ilk defa ciddi bir cezaya çarptırılan şımarık veletler gibi davranıyor. Şu en son mektup hadisesi de buna son örnek teşkil ediyor. Hayır merak ediyorum, çarşaf misali gazete sayfalarında mektup yayınlamadan "özür" dilenemiyor mu? Bir de demiş ki: "kelimeleri sevmiyorum, çok kayganlar.." E ama kaydırma şekerim, kelimeler sana hükmetmiyor, onları sağlı sollu çakan sensin. Şarkı sözü yazıyorsun, internetin olanak sağladığı her bi yerde yazıyorsun, klasik yayın organlarında da yazıyorsun. Ve bunca yazıyla iştigalden sonra çıkıp özür niyetine "kelimeleri sevmiyorum, çok kayganlar.." diyorsun. kaydırma anacım, bi şeycik olmaz kelimelere. Bir de artık bak ne güzel almışsın cevabını Neşet Ertaş'tan, bi oku anlamaya çalış ne demiş diye:
“Olmadan oldum sanan birinin çocukça lafları. Nil ham meyve, kusuruna bakmam.”
Nil Karaibrahimgil??
Çok tatlı bir hatun bu Nil hanımkızımız değil mi? Cep şekeri gibi bi şey. O da neyse artık. Hayır bi düşünüyorum şimdi, müzik piyasasına arz olunduğundan beridir Nil Karaibrahimgil denilince benim aklıma imaj nevinden sadece "tatlı" geliyor. Bunu benim zevzekliğime veriniz lütfen. Ama bu fasılda iki söz söylemek istiyorum. Neşet Ertaş'a yaptığı aleni saygısızlık vesile olsun, yoksa içimden gelmezdi hakkında yazmak.
Şimdi bu hanım 30 yaşını geçmiş koskoca bir kadın değil mi? Ama alayımızın algısında hani neredeyse küçük yaramaz bir kız çocuğu gibi yer edinmiş. Aldığı en şükela reklamcı desteğiyle yarattığı imaj budur çünkü. Gözünüzü kapayıp sesini dinleyin, sanki bir kız çocuğu şarkı söylüyor gibi. Peki bi şey soracam: Bizim memleket erkeklerinin yeniyetme hatun "beğenisini" inkar eden çıkar mı aramızdan? Yani şimdi benden açık açık bu bilinçli büyük boy seçim olan imajın, mlletin hangi bam telini kaşıdığını anlatmamı beklemeyin.
Çevrenizde illa ki vardır, böyle kazık kadar kadın olmuş ama bebek gibi yarım yarım konuşan kadınlar. Zaten bir gençlik sevdasıdır gidiyor dünya alemde, biz mi kusur kalacağız? İnsan evladının en çekmecelik zaaflarını bilen ve kaşıyan reklamcılar mı kusur kalacak, bu sevdayı kullanmakta?
Peki sizce Nil hanımcım bilmiyor mu yarattığı imajın nerelerden beslenip büyüdüğünü? Yahu hakikaten yiyor muyuz bu küçük masum ve fakat saydam seksi hallerin doğal haller olduğunu? Peki şimdi neden açık verdi bu tatlısı minnişi hatun kişi?
Bencesini anlatayım hemen: Çünkü bu memleketin hakikaten çok değer verdiği bir usta ile, kendi yapma imajını yanyana getirdi. Sevimli şeker halleriyle şımarıklığını halının altına süpüreceğini sandı. Şimdi hayatında ilk defa ciddi bir cezaya çarptırılan şımarık veletler gibi davranıyor. Şu en son mektup hadisesi de buna son örnek teşkil ediyor. Hayır merak ediyorum, çarşaf misali gazete sayfalarında mektup yayınlamadan "özür" dilenemiyor mu? Bir de demiş ki: "kelimeleri sevmiyorum, çok kayganlar.." E ama kaydırma şekerim, kelimeler sana hükmetmiyor, onları sağlı sollu çakan sensin. Şarkı sözü yazıyorsun, internetin olanak sağladığı her bi yerde yazıyorsun, klasik yayın organlarında da yazıyorsun. Ve bunca yazıyla iştigalden sonra çıkıp özür niyetine "kelimeleri sevmiyorum, çok kayganlar.." diyorsun. kaydırma anacım, bi şeycik olmaz kelimelere. Bir de artık bak ne güzel almışsın cevabını Neşet Ertaş'tan, bi oku anlamaya çalış ne demiş diye:
“Olmadan oldum sanan birinin çocukça lafları. Nil ham meyve, kusuruna bakmam.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder