Tüm kurallara uymasına rağmen bazı kişilerde ‘diyet’ tek başına yeterli olmaz. Bugün, diyetle motivasyon ilişkisi üzerinde durmak istiyorum
Besinler hayatta kalması için vücudumuzun yakıtıdır. Fizyolojik olarak midenizde gurul gurul ses duyulmasıysa artık yemek zilinin çaldığının habercisi tabii. Ancak her zaman yemeğe başlama zili ve yemeğin bitiş zili doğru çalmayabiliyor. Yeme sebebimizi duygularımız, bilinçaltımız önemli derecede etkiliyor.
Çok sık kilo alıp verenler, obez olmasına karşın kilo verme motivasyonunda tam başarı elde edemeyenler, “Kilo vermeyi çok istiyorum ama yapamıyorum” diyen bireylerin tedavisinde ‘diyet’ tek başına çözüm olarak düşünülürse büyük hata yapılmış olur. Önce bireyin sağlık durumu özellikle bir endokrinoloji ve metabolizma uzmanı tarafından gözden geçirilmeli, ihtiyaç varsa ilaç tedavisiyle yanında mutlaka diyetisyen ve psikolog işbirliği olmalıdır. Uygun egzersizin önemi de tabii unutulmamalı. Ben bugün psikolog desteğiyle motivasyon ilişkisi üzerinde durmak istedim. Bunun için Mezura Kliniği psikologumuz bazı hikayeler paylaştı benimle. Bakalım Psikolog Sevilay Sitrava Günenç neler anlatıyor:
“ÖNCELİĞİM ARTIK ‘BEN’İM”
53 yaşında olan H. S. çok yakın bir arkadaşının desteği ve biraz da olumlu ‘baskısı’ sonucunda kilo vermek üzere kliniğimize geldi. Ancak geldiğinde, kendisine pek güvenemediğini belirtti. Bunun sebebi olarak da, insanlara ‘hayır’ diyemediğini ve onların beklentilerine göre hayatını şekillendirdiğini ifade etti. Bu durumdan her ne kadar rahatsız olsa da, bir türlü değiştirememekten şikâyetçiydi. Diğer insanlara öncelik verdiğinde, onların beklentilerini karşılamak için çabaladığında kendisinin kazancı yerine kayıplarının olduğuna kanaat getirdi. Bu kayıplardan birisi de, kilo verememek ve bundan dolayı daha da mutsuz olmaktı.
NASIL BAŞARDI?
Danışan, kendisini değiştirmek için çok çabaladı. Önceliğini kendisi yapmak o kadar kolay değildi. Karşısındakilerin beklentilerini karşılamadığında, ‘kötü’ bir şey yapmış gibi hissediyordu. Ancak bir yandan seçimleri, istekleri duruyordu.
Danışanın bu durumu farkına varması, süreci hızlandıran en önemli unsurdu. Öncelikle apartman görevlisi gibi gündelik yaşantısında daha uzak ilişkisi olduğu kişilerle, birkaç denemeden sonra, hiçbir şeyin sandığı gibi kötü gitmemesini deneyimledi. Daha sonra, daha yakın ilişkileri olan kişilere sınır koymayı denedi.
Danışan kendisini üç ayın sonunda istediği kiloda gördü. Bu, kendisiyle verdiği mücadele sonucunda aldığı önemli bir başarıydı. Artık önceliklerine kulak vermenin kendisini daha mutlu edeceğine inandı. Bunu uygun bir dille arkadaşlarına, ailesine ve dostlarına ifade ettiğinde, hiçbir şeyin zor olmadığını deneyimledi.
“YEMEK YEME SEBEBİMİ BULDUM!”
22 yaşında olan ve bedenine önem veren K.G.’nin vermek istediği kiloları vardı. Bu kiloyu vermek o kadar da kolay değildi onun için. İstediklerini yemek ve sağlıklı beslenme arasında kendisini bazı zamanlarda zora soktuğunu düşünüyordu. Gerçekten sağlıklı beslenmek için, zorunluluktan mı seçimlerini yapıyordu? Yoksa, canı istediği için mi sağlıklı besinleri yiyordu?
NASIL BAŞARDI?
Bu süreçte öncelikle sağlıklı beslenmenin, danışanın hayatında ne anlama geldiğini belirlemek ilk adımlardan birisi oldu. Sağlıklı beslenmek için ‘yenebilir yemekler listesi’ oluşturmak danışan için bir yoldu. Ancak artık kendisini mahrum hissetmeye başlamıştı, çünkü diğer birçok besini de tatmak, hayatına sokmak istiyordu. Bir yandan da, kilo alma endişesi taşıyordu. Bu ikisi arasında denge kurmak önemliydi. Ne yediği kadar, ‘neden’ yediği de bir diğer önemli kısımdı.
Konuşmalar, yaşananlar ve farkındalıklar sonucunda, danışan kendisinin yeme sebebini buldu! Danışanın, annesiyle olan ilişkisi yemesinde etkiliydi. Bir yanı annesinin kendisi için yemek seçimleri yapmasına kızarken, bir yanı bundan kopamıyordu. Evde değişik türden ve kaloriden yemekler pişerken, danışanın yiyebildikleri sınırlıydı. Bu ‘yenebilenler listesi’nin büyük çoğunluğu danışanın damak tadına göre değil, annesinin ‘zihin’ tadına göreydi.
Seanslar boyunca bütün bunları keşfetmek danışan için her ne kadar zorlu olsa da, sonuca gitmede en etkili sebeplerdi. Yemeklerini annesinin seçtiklerinden ayırmak ve kendisini de annesinden ayrıştırmak için danışanın kendi bedenini dinlemesi ve yemek seçimlerini bu şekilde belirlemesi kendisinin yemekle ilişkisini düzenledi.
Canı istediği zaman ve zihninde ne kadar yiyeceğini belirlediği zaman istediği her şeyi yiyordu. Böyle olunca, hem diyet, hem de hayat danışan için daha kolay olmuştu. Canı neyi istiyorsa, onu yedi. Yerken, hem miktarını kontrol etti, hem de dengeli beslenmeyi. Böylece, hayatına dengeli ve sağlıklı beslenmeyi adapte edebildi.
-Dilara Koçak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder