9 Aralık 2010 Perşembe

0

Sex and the City

Edepsiz not: Aslında bu yazı daha çok üşenmekle ilgili, ona göre okuyun sonra hanimiş sex and the city? olmasın.

Bazen, anlatmak istediklerimi anlatamıyorum. Aslında çoğu zaman canım bir şeyler anlatmak istemiyor. Üşeniyorum. Bu huy yeni yeni peydahlandı bünyemde. Aklımda ve dilimde sözlerle şuraya oturup (ve daha fenası, misal yakın bir arkadaşımla oturup) hiçbir şey söylemeden kalktığım oluyor. Çok oluyor hem de. Neden böyle oluyor diye bi düşüneyim dedim, baktım ona bile üşeniyorum.

Bazen yakın arkadaşlar sen bi şey anlatmasan da anlar halinden. Mimiklerini bile ezberleyen, kaşından gözünden destanlar indiren birine neyi uzun uzun anlatacaksın ki? Hoş anlatmaya kalksan itiraz etmez ve, o anlatsa sen nasıl dinleyeceksen, o da öyle dinler. Akıl fikir sorarsan belki cevap verir. Sormadan söyleyeni de zaten arkadaş diye yanaında gezdirme bence.

An itibariyle: Neden böyle sen sen diye kendimi senin yerine koyup adına konuştuğumla ilgili hiçbir fikrim yok.

Peki madem canım bi şey anlatmak istemiyor, o zaman ben de canıma bi şey anlatırım. Şimdi lütfen hayalinizde en ceberrut hocanızı canlandırın, ve onun işaret parmağını. Sağ el ya da sol el fark etmez, bu fasılda hayal gücünüzü serbest bırakın. Ama değişmeyen imge şu olacak: Bu parmak size doğru yukarı aşağı gittikçe artan bi ritimle sallanacak. Hazır mısınız? Başlıyorum o zaman:

"...Üşenmenin sonu nedir biliyorsun değil mi evladım? Hayatta hiçbir şeye üşenmeyeceksin. Yorgunluk tembellik nedir hiç bilmeyeceksin. Sen sana ayrılan vakti çok fazla mı sanıyorsun? Ne kadar az zamanın var aslında, biliyor musun? Öleceksin evlatcım. Öleceksin ve sonra istemediğin kadar dinleneceksin. O zaman her neye üşenmek istiyorsan hepsine birden ister tek tek, ister toptan toptan üşenirsin. Tamam mı güzel çocuğum, anlaşıldı mı? Duymuyorum sesini.. Duymuyorum! Sen harekete geçene kadar da sesni görmeyeceğim ve duymayacağım..."

Cevap olarak: Çok da fifi diyebilirsiniz, keyif sizin. Ya şuna ne demeli: "Ey kör anla bu yer bu gök boş! Bırak onu bunu gönlünü hoş tut hoş. Şu durmadan dağılan alemde hepsi hepsi bir nefestir, gerisi boş!" (Ya evet ne acı değil mi, kazık kadar kadın Manga dinliyor.) Pardon ama. (Cevabım yine fi ve fi.)

Yahu neyse, bugün hayli saçma bi şeyler yazmıştım, böyle dandirik bi vtr gibi olsun bu yazı, insert atayım şuracığa:

Yazının başlığı: Erkekler Sex and the city izlesin

Açıklama şeysi: Arkadaşım ben de biliyorum şu dizinin anlattığı kadınların yaşam tarzının, koşullarının burada kaç kişiyi ilgilendireceğini, ya da hitap ettiğini ya da neyse ne işte. Ama bi şekil de olsa yakın geliyorsa, bir tarafı uyuyorsa hedef kitle saflarında göz atılabilir.

Sex and the city’nin bütün bölümlerini bi daha bi daha izleyip şöyle bir karara vardım:(Ki, benden önce muhtemelen bi ton insan evladı aynı karara varmıştır.)

Bu diziyi ergenlikten delikanlılığa yeni terfi etmiş erkekler şifa niyetine izlemeli. Ders olarak izlesinler diyorum. Hatta ellerinde bir defter olsun, not tutsunlar. Dizi aman da aman pek şahane bi şey olduğu için değil, kadınlar hakkında 120 yıl boyunca eşeleyecekleri saçma sapan ve son derece basit “ne ki şimdi bu”lara, yarım saatte cevap bulabilecekleri için.

Bu diziyi bir de benim akranlarım izlesin, kafalarını dağlara taşlara vurmak için. Lan ne gereksiz hissiyatlarla, ne salak sorunlarla ne gudik dertlerle yıllarımızı çarçur etmişiz diye. İzlerken insan kendini pek bi akıllı hissediyor, o ayrı. Mesela yazar ablayla sevgilisi birlikte bir düğüne gidecekler, abla hediye almış, isitiyor ki üzerindeki karta ikisinin de ismi yazılsın. Sevgili “Büyük” yakışıklısı ise mıy mıy ediyor, adı falan yazılmıyor. Ve dikkat buyurunuz lütfen: Bu hadise yazar ablamız için nasıl moral bozucu, nasıl irdelenesi incelenesi üzerinde kafa patlatılası ve diğer üç kadınla saatlerce konuşuşası bir dert oluyor, anlatılır gibi değil. Yaşanılası hiç değil.

Ama şu var ki, bu familyadan gelen pireleri, devasa develere döndürme aşamalarından geçenler için bunu söylemek kolay. O develerle bi şey olmadığını, sevdaların yollarında düzdüğümüz kervanlarla anladık değil mi canlarım? (Burada canlarım’dan kasıt, canımın içisi hem güzel hem akıllı hem zeki hem ve hem olan bütün yetişkin kadınlardır.)

Diziyi zinhar izlememesi gerekenler ise 17-27 yaş aralığında pimi çekilmiş elbombası ambiyansını haiz genç kadınlardır. Bu kadar da net söylüyorum. Nedenlerini anlatmayı ise son derece gereksiz buluyorum.

Yazı bitti dağılın notu:
Evet yahu bitiremedim ne yapayım. Ve bu sefer üşenmedim de. Ne söylemişim, ne anlatmaya çalışmışım diye dönüp başından okudum, yazık lan dedim kendi kendime. Konuştum öyle bi zaman, işte bu salak muhabbetin bi yerinde üşendim devam etmeye.

pööff:/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top