Can sıkıntısı denen acayip şey, nedenleri belirsiz ama sonuçları hayli belirgin olan bir ruh hali.. (Galiba)
Bedenin herhangi bir şeyden sıkılıp da dert edineceğini sanmıyorum. Misal kalp, vazifesinden sıkıldığında mevzuyu sorgulamaz. Hakikaten çok çok sıkılmışsa çeker gider. Bütün organların, sıvıların, bezlerin, kemiklerin ve bi ton ıvır zıvırın, ve bunları örten toparlayan tenin toplamına, her bir saç teline, tırnağa ya da bir çift ela göze beden diyorsak, neden bu sıkılma faslında bunu külliyen es geçip can'dan dem vuruyoruz ki? Neden ruh sıkıntısı dememişiz acep?
Can sıkıntısı bence deneysel bir hal.. ya da deneylere açık bir hal demeliyim. O sıkıntıyla insan her şeyi deneyebiliyor. En azından bunu istiyor, çabalıyor. Misal balkondaki saksı medeniyetiyle iletişim kurmayı deniyor bir kez daha. Sıradan bir evin, sıradan balkonunda, gayet sıradan bir eski saksının içinde kendilerine bir gelecek yaratmaya çalışan biraz sıradışı canlıların kurmuş olduğu medeniyetten söz ediyorum. Bu medeniyet belki benim balkonumdaki saksının içinde serpilip gelişmiş olmayabilir. Yani belki bunlar başka bir yerlerden geldiler, başka bir alemden geldiler. Nereden bileyim değil mi?
Hatta belki bunlar benim eski sardunya saksıma gelmeden önce, şu galaksinin en parlak medeniyetlerinden biriydiler.. ama sonra vahim bir felaketle yok oldular. Kalan bir avuç canlı (ki, burada kullanılan "avuç" ölçü birimi, gezegen Dünya'nın marifeti olan insan canlısının avucu kadardır, çünkü söz konusu canlılar endam itibariyle bizim buralarda ancak bitlerle boy ölçüşebilir.) İşte bu geriye kalan canlılar kendilerine yeni bir ev bulmak için yola çıkıyorlar ve bula bula benim balkonu buluyorlar. Balkonun tamamı olsa yine iyi, ama sonuçta bunların alayı gelip o eski, kenarı kırık mavi saksının içine yerleşince bi garip oluyor her şey.
Garip olan, canın bu kadar sıkılmasıdır belki. Saksının içinde yanıp sönen onca ışığı merak edecek ruh halidir. Hatta belki ışıkları tutmaya çalışmaktır, alıp dizinin dibine oturtmaktır. Anlat be güzelim demektir, anlat, sizin oralar nece? Sizin gökyüzünüzde büyük bir ayı var mıydı, bir yay? Ya peki hangi masallarla büyüdünüz de adam oldunuz? Kırmızı bisiklet, kırmızı rugan ayakkabı ve kırmızı balon birlikteliğine kaç kurban verdiniz, kaç renk küstü size?
Can sıkıntısı ruhun firarıdır desem, canım sıkılacak.
Saksıyı da atamıyorum.
Ne olacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder