29 Ağustos 2011 Pazartesi

0

Sevgili Günlük- Karadeniz Turu- Hıdırnebi Yaylakent Durağı

Karadeniz Turu'nun 8. günündeyiz. 
(İnanın çok sıkıldım gezi yazısı yazmaktan ama başladım birkere, arşiv olsun diye bitene kadar devam. Neyse az kaldı)
        Gezi boyunca geçirdiğimiz en soğuk, yorgana sarılarak mışıl mışıl uyuduğumuz gerçek bir yayla gecesi geçirdik. Mesela Ayder'de gece beklediğimizden çok sıcaktı. Yaylakent'e geldiğimizde vakit çok geç değildi. Diğer akşamlar sadece duş alıp akşam yemeğine inecek kadar az vaktimiz oluyordu. Bu sefer çevreyi de gezebildik. Bazı fotoğraflar 7. günden. Yolda rehberimiz sisten evlerimizi bile zor bulabileceğimizi söyledi. Gerçekten de öyle oldu. Akşamdan sabaha 2 kez şaşırıp başka evlerin kapısını açmaya çalışırken buldum kendimi :) Özellikle sabah sis açıldıktan sonra daha da çok kaybolan, şaşıran oldu.

       Evlerin hepsi başka büyüklüklerde yapılmış. Kimi iki kişilik, kimi 4, kimi 6-8... 6 kişilik olan bir evde arkadaşlarımız kalıyordu. Onlara çaya gittik. Evleri Heidi'nin evine benziyordu. Bizimki de 4 kişilik sevimli bir evdi. Evlerde mutfak ta var. Giriş yaparken ortalarda mikili pijamalarıyla rahatça dolanan genç kızlar gördüm. İnsanlar da buranın doğallığıyla uyum sağlamışlar.
      Bahçede, ortada bir büyük mangal sürekli yanıyor, yakında da bir kasap var. İsteyen et alıp orada mangal yapabiliyor. restaurantı, çay salonu, oyun salonu var. Orada 3-4 gün kalıp yorganın altına girip kitap okumak isterdim.

 
Yaylada bu tür çiçeklere adım başı rastlamak mümkün.


       Akşam yemeği fena değildi. En azından yöresel yemekler vardı. Lahana çorbası bu gezide yediklerimizin en güzeliydi. Yemek sonrası canlı müzik vardı. Biz sevmiyoruz bu tarz çıstak çıstak müzikleri, okey, tavla, masa tenisi, çay, sohbet eşliğinde vakit geçirdik.

Sabah yine erken ve dinç kalktık. Güzel, mis gibi bir köy kahvaltısı yaptık.
Sabah sis kalktıktan sonra başka bir yerde kalmışız gibi şaşırdık.


Kahvaltı sonrası yine yer yer sisli dağları, yaylaları geçerek yol aldık.


Yolda bir gün önce sisten uğrayamadığımız balıklı göle uğradık.


Bulutların üzerinde yolculuk yaptık.




Sürekli değişen manzarayla sarhoş olduk.

       Yolda minibüslerden inip otobüsümüze geçtik ve Altındere Milli Parkı'na gittik. Buradan tekrar minibüslere binip (isteyen yürüdü) Sümela Manastırı'na çıktık. Manastırın hemen dibine minibüs çıkmıyor elbette. Yolun sonuna kadar gidip, uzun ve dik bir yokuşu da yürüyerek çıktık. 
Sümela Manastırı bir sonraki postta...  Çünkü çok fotoğraf var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top