Kırtasiye manyaklığının taa süt dişlerine kadar izleri takip edilebilen bir manyaklık türü olduğu rivayet edilir.
Şöyle oluyormuş:
- Süt dişi çıkan bebeği alıyorsunuz, tulumunu önlüğünü değiştirip eline dişini kaşıyacak bi şeyler veriyorsunuz ve bir yetişkin topluluğunun huzuruna çıkarıyorsunuz.
- Dişleri hayli zaman önce çıkmış bulunan bu topluluğun üyelerine diş hediği dağıtıyorsunuz ve bebeği ortalarında yere bırakıyorsunuz.
- Bebek sızılar ve salyalar içinde yerde şaşkın debelenirken, çevresine kitap gibi, kalem gibi, makas gibi, altın gibi.. gibi ve gibi bir takım malzemeler koyuyorsunuz.
- Hangisine meyleder de eline alırsa, o malzemenin simgelediği ya da çağrıştırdığı işi yapacak/kaderi yaşayacak diye fala inanma falsız kalma tadında bir inanç besliyorsunuz.
Sonuç:
Bebek kitaba kaleme uzanırsa yok öğretmenmiş, yok bilim insanıymış falan olmayacak, yanılıyorsunuz. Bebeğin kaderi çevresine dizilen kırtasıye malzemelerinin albenisiyle ve çokluğuyla çizilmiştir. İlla ki bir gün gelecek ve o masum bebek bir kırtasiye manyağı olacaktır!
Rivayet sonu notu: Ateş olmayan yerden rivayet neyin çıkmaz.
Gelelim "salaklık" kısmına:
Hayatımın anlamı, olmazsa olmazım, ana fikrim, özetim, dip notum.
Farkına varana kadar da bi ton zaman geçirmişim. Dolayısıyla: Katmerlim, çift dikişim, ezberim, amentüm.
Son perdem, son faslım ve son kabulüm.
Meğer bütün keşkelerimin nedeni buymuş.
Meğer her bi şey boşuna yarım kalmamış.. meğer ben tembel, vurdumduymaz ya da boşvermiş değilmişim de, her bir şey, beşi bir yerde bir salaklıktan ibaretmiş.
Arka kapak yazım, önsözüm, son baskım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder