"Namus belasına gardaş yattığımız dam bizim."
Kadınları namus belasına öldürüyoruz, orası kesin. Her kadın katilinin önünde sonunda namusa dolanan bir bahaneler zinciri var. Zincirin en zayıf halkası da yine, namus.
Eskiden, ben daha çok gençken bir söz duymuştum: Namus bacak arasında değil, beyindedir.
O zamanlar bana çok insani, çok merhametli gelmişti bu söz. Namusu insan evladının bacak arasında aramaktan çok daha mantıklıydı, çok daha zararsızdı, ölümcül değildi en azından.
Yanılmışım meğer.
Ortada kerameti kendinden menkul cinsiyetçi bir namus kavramı, bir de bunun aynı dertten musdarip tanımı varsa, ikamet adresinin neresi olduğu fark etmiyor. Sonuçta yine insanlar namus için ölüyor, öldürüyor, öldürülüyor.
Devlet dendiğinde önünü ilikleyen bi gelenekten kopup gelmişiz. Devlet var olsun, gerisi önemli değil. Başımızdan eksik olmasın, biz onun için varız zaten. Var mıyız yok muyuz o da meçhul. Hem zaten bu fasılda kimseler çıkıp da bize sormadı ki: Var mısın? Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.
Gözümüzden sakındığımız devletin ise umurunda değil bizim kara kaşımız ela gözümüz. Tek tek hiçbir anlam ifade etmiyoruz onun için. Bütün haşmetli devletler gibi bizimkinin de derdi aile. Aile önemli, aile öncelikli, aile kutsal.
Padişahın kulu olmaktan bir ülkenin hak ve söz sahibi eşit yurttaşları olma yolunda çok önemli adımlar atmışız, dağları tepeleri tepsi içinde aşmışız ama bence fena halde kandırılmışız. Birey olmamıza izin verilmiyor bi türlü. İnsan olarak tek tek önemli değiliz, değerli değiliz. Devlet aileyi kutsuyor, aileyi koruyor. Aile değerleri önemli, aile aile aile.. Aile salonlarımız var, aile bölümlerimiz var, aile var aman! dikkatlerimiz var. O değil de, hakikaten masum değiliz hiçbirimiz.
Ailenin oluşması için evlilik gerekiyor. Evlilik için de bir kadın ve bir erkek. İki kadın ya da iki erkeğe hiç ama hiç hazır değiliz. Aklımızdan bile geçmiyor. Çünkü devletin kutsal ailesi üreyebilen insanlardan oluşmalı. Göklerden tasdikli, ve güya “normal”.
Kadınları neden öldürmeliyiz öyleyse? Çünkü kadın aile ile var olması gereken bir canlı. Evlenecek, kayıt ve kontrol altına alınacak, çocuk doğuracak. Mesleği de olsa, çalışsa da, maddi manevi özgürlüğü yasalarla güvence altına alınsa da.. önünde sonunda ruhunu teslim edeceği yer: Aile.
Namus ise ailenin temeli. Erkeklerin de öyle çok bi farkları yok kadın milletinden. Onlar da aynı rahle-i tedrisinden geçiyorlar devletin. Onlara da erkek olmaları öğretiliyor. Ha evet belki erkek olmaları törenlerle milli olmalarla övgülerle vs kutlanıyor ama.. son aynı son, zincir aynı zincir. Erkeğin zinciri daha uzun, daha zayıf gibi. Kadın kıskıvrak yakalanmış, dolanmış sarıp sarmalanmış zincirlere. Kurtulmaya çalışanın vay haline.
Devlet tecavüzcüyü bile kayırıyor. Koruyor hatta. Devlet karısını döven, hem de öldüresiye döven erkekleri salıveriyor. Şiddet gören kadını karakolun kapısından evine geri yolluyor. Yıkma yuvanı, olur böyle şeyler diye. Kadınları öldürmeliyiz, benim bu işten anladığım bu. İsyan eden, zincirine lanet eden her kadını ibreti alem olsun diye, örnek olsun diye, kutsal aileye zeval gelmesin diye, herkes haddini bilecek diye.. herkes akıllı olsun diye.. namus diye, namus diye diye öldürmeliyiz. Diğer kadınlar görüp de cesaret edemesin diye, yasalar bak ne güzel bizi koruyor deyip şımarmasın diye.. tecavüzcüsüyle evlendirmeliyiz, tecavüzcüsünü salmalıyız hiçbir şey olmamış gibi. Hatta yine el kadar çocukları suçlamalıyız, kadın kuyruk sallamıştır’larla darlamalıyız hepsini. Kafasını kaldırana hanyayı konyayı göstermeliyiz.
Erkekleri namus ile imtihan etmeliyiz, kadınları namus ile idama mahkum.
“Namus belasına gardaş, döktüğümüz kan bizim.”
O kanlar, bizim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder