Benim balkonumda (bilen bilir ki) bir adet büyükçe bir saksı ve o saksının da içinde bir medeniyet vardır. Şimdi ben buna niye medeniyet diyorum? : Çünkü öyle.
Bunlar bit kadar uzay gemileriyle yola çıkan bi takım canlılar. Senin benim aklımızın almayacağı mesafeleri, acayip ölçeğinde bir hızla katediyorlar, ve fakat, geldikleri yer: Dünya!
Bu gezegende indikleri yer de Mandrake'nin gözünün içi.
Şimdi belki çook eski Mandrake okuyucuları hatırlar, vardı böyle bi macerası. Kral Abdullah falan vardı hani? Neyse işte, böyle tüy gibi bi uzay gemisi keşif yapacam diye heyecan yapıyor falan, iniyor bi yere.Bu arada Mandrake'nin gözü sulanıyor, bi kaşıntı tutuyor vs. Sonra bi şekilde bu gemi çıkıyor ortaya, sonunda ne oluyor hatırlamıyorum. Bilen varsa söylesin, çok bi mutlu olurum. Çünkü kardeşim olacak 7 yaşında müteşebbis adamı, benim Mandrake serimi apartman önü tezgahında sattı bi ton zaman önce.
Ama işte o göze inen uzay gemisi hep benimle kaldı. Önceleri hatıra defterimin arasında sakladım onları. Sonra arka cebimde, ve sonra çantama, sonra cüzdanımda. Sonra bilgisayarlarlar falan çıktı piyasaya, bana dediler ki:
"Şükürler olsun bizi yaradan rabbimize! Sonunda bu medeniyette de bilgisayarlar bulundu, ki zaten bulunacağı bizim kutsal ayakkabı dolabımızda yazıyordu."
"Peki??" dedim.
"Yani bizi tara bi şey yap, sakla orada" dediler.
"E peki madem" dedim.
Ama sonra çıkıp bi temiz hava almayı canları çekti.
"Yahu Peri??" dediler,
"Ne var be?" dedim, çünkü bunların derdinden bıkmıştım hakikaten.
"Balkon şekerim" dediler.
"Yani burada kala kala manyak oldunuz di mi?" dedim.
"Yok" dediler.
Meğer mevzu benim balkondaki devasa ve bi b.ka yaramayan saksıymış. İçine ne eksem ruhunu üç vakte kadar teslim ediyor. Uğursuz melun rezil bi yer.
"Onun içine bizi koysana?" dediler.
"Hadi len?" dedim.
"Hadi be nolurr" dediler.
"Peki koyayım madem!" dedim. Bi şey demediler.
Demem o ki,
bunlar hayli zamandır benim balkonumda bi saksının içinde serpildiler, semirdiler, geliştiler. Muhabbeti de epey bi ilerlettik zaman içinde. Hatta ben bunları rakıya alıştırdım, içip içip nolaacak len bu Katarimu'nun hali diye ağladıklarını bilirim. (Katarimu=Geldikleri gezegen) Ama bugün bi ara baktım saksıda bir matem havası. Alkol var mı arkadaşlar? diye sordum, yok falan dediler ama zaten o kadar öfkeliydiler ki korktum uzatmadım geyiği.
Neyse işte sonunda anladım ki, şu Meksika'da bulunan acayip yaratık haberini okumuşlar. Bi kere o acayip yaratığın adı Dej. Bunların gezegeninin şizofren uydusunda yaşayan hakikaten acayip bir canlı türüymüş bunlar. Bi rahat huzur vermiyorlarmış benim minik uzaylılarıma. İkide bir uydudan gezegene zıplayıp duruyorlarmış. Sonra gelsin yer sarsıntıları depremler falan.
"Burada bi şey yapamaz onlar hiiç dert etmeyin canlarım" dedim.
"Zıplarsa görürsün" dediler.
"Yahu bu gezegen devlerin gezegeni, burada zıplasa kaç yazar manyak olmayın len" dedim.
"Dev falan fark etmez, zıplarsa fena" dediler.
"Ölmüş zaten" dedim.
"Hahayt" dediler.
Sonra da bi daha benimle muhatap olmadılar. Saksının derinlerine çekildiler, sesleri çıkmıyor artık. Bakalım bi yarın olsun, eğer aynı terane devam ederse bi içireyim yine şunları. Nedir yani o hahayt? merak ediyorum yeminle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder