Şu hayatta bi çok şeyi anladım. Bi çok şeyi de sadece anlamaya çalıştım, ne anladıysam yanıma kâr kaldı. Bazı şeylere hiç kafam basmadı, rezil rüsva oldum. Bazılarını zerre umursamadım, anlamaya bile çalışmadım. Falan filan. Şimdi şöyle bir kişisel angutluk tarihime bakıyorum ve, anlayamadığım şeylerin toplaşıp arkamdan teneke çaldığını görüyorum. Sefaları olsun, çalsınlar anasını satim. Anlasaymışım zamanında. Valla kızmıyorum, müstehak bana.
Ama kardeşim bazen öyle bi şeyler çıkıyor ki karşıma, hakikaten anlamıyorum. Çalışıyorum çabalıyorum ama yok işte, tık yok kafada. Bunlar illa ki böyle derin derin mevzular olmak zorunda değil. Ki zaten o tür mevzulardan bi nane anladığım vaki değildir. Ama de ki, bazen ben de bir insan evladı olarak heves ediyorum, ben de düşünüyorum ben de varım öyleyse falan diyorum. Bi tarih olsun, bir felsefe olsun, nebleyim bir ideoloji, sanat, ya da dinler üzerine üç kulaç fazla atayım, bi açılayım istiyorum. Yani ne olur böyle bir durumda? Baktım olmuyor, boğulacam hiiç bana göre değil, döner gelirim sığ sulara. Herkes nasıl, ben de öyle. İşte birlikte çimer dururuz kıyıda. Zerre de gocunmam, kendime dert etmem.
Lakin bazen ufak tefek günlük hadiseler benim bu anlayamıyorum eşiğimi fena zorluyor anacım. Anlamam şart çünkü. Yahu bu bildiğin günlük hayat! Yani anlaman lazım ki, hayat seni safra diye ardında bırakmasın. Bak misal niye ısrarla şiir yazar bu yurdun insanları? Herkes mi şair? Herkes mi duygu insanı? Yahu eskiden olsa bu kadar rahat konuşamazdım. Çünkü elimde yeteri kadar veri olmazdı. Yani tamam, bin yıldır bu memlekette gazetelere mektuplar falan yazılır, yayınlansın diye şiirler yollanır, dergiler zaten şiir manyağı edilmiş olur falan. Ama yine de senin benim bileceğimiz sayılar değil bunlar.
Ama şimdi internet var.
Yani bi ton mecra var. Kişisel siteler, edebiyat siteleri, antolojiler, sanal dergiler şunlar bunlar. Hayır bir de bunların çoğunda herhangi bir seçim, bir ayrım yok. Açıyorsun bir sayfa, yolluyorsun şiirini. Altında ismin çıkıyor, hayır sen biliyorsun zaten şair olduğunu da, işte böylece dünya alem de öğrenmiş oluyor.
Arkadaşım, bak sana sesleniyorum, seni anlamaya çalışıyorum. İnan ne bir önyargım var sana karşı ne de bir düşmanlığım. Sadece neden şiir yazdığını anlamak ve şu fani alemden huzur içinde çekip gitmek istiyorum. Sayende bi gözüm açık gidecek yeminle. Neden şiir? Neden öykü değil, deneme değil, hele roman falan hiç değil. Neden ısrarla, sadece şiir?
Çok mu kolay?
Çok mu basit?
Çok mu sana göre?
Ey bu yurdun doğuştan şairleri! Yani hepiniz duygularınızı, düşüncelerinizi, olabilecek en kısa şekliyle, en basit, en yalın haliyle ifade edebilecek halde misiniz? Estetik duygunuz bu kadar yetkin mi? Hayır hakikaten merak ediyorum. Çünkü ben misal bir semti, bir kasabayı gezerken rezil apartmanlar görmekten bıktım. O sıvasız, o boyasız, üstüste, birbirinin gözünü oyacakmış gibi tepişen binaları dörmekten gına geldi. Her biri ayrı bir zevksizlik şaheseri olan yığınla yerleşim sayabilirim. Çok afedersiniz ama bazen sıvasız boz bulanık binalar bile, cırcır olmuş çocuk kakası rengine bulanmış binalardan evladır. Yani bu yaygın zevksizlik, insana, tuğlanın betonla cimasını bile tercih ettirir.
Ha niye taktım elalemin binasına, semtine, sokağına, kasabasına? Çünkü bunların alayı şiir yazıyor.
Neden?
Çok mu kolay şiir yazmak?
Çok mu basit, dizeler?
Çok mu sana göre?
Bak sana bi şey söyleyim bari içimde kalmasın: Yazdığın şiir de yaptığın ev gibi, yaşadığın yer gibi, soluduğun kömür gibi. Şiir değil o, kandırmışlar seni. O, sensin.
Eğer yazdığın şiir olsaydı, biz millet olarak iki satır cümleyi peşpeşe hatasız kurabiliyor olurduk. Düşüncelerimizi ıhhlamadan eelemeden toplayıp anlatabiliyor olurduk. Senin yazdığın şeyin adı şiir olsaydı, biz bu vatanın evlatları olarak, güzel şehirler inşa edebilirdik. Bak çok basit bi şey söylüyorum: Güzel! Eğer senin yazdığın hakikaten şiir olsaydı arkadaşım, biz ormanlarımızı yakmazdık, denizlerimize pislemezdik, göllerimizi kurutup, dağlarımızı düzlemezdik.
Kandırmışlar seni, pabucumun şairi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder