4 Şubat 2011 Cuma

0

Bi' tanemiz, medyamız

"Bizim medyamız" diye bir şey var, farkında mısınız? Yani bu medya ahalisi bize paket olarak teslim edilmedi, sipariş falan etmedik bir yerlere. Ağaçta yetişmiyorlar, denizden gölden falan çıkmıyorlar.

An itibariyle olabildiğince geyiğe sarıp saçmalamak istiyorum. Bir zamanlar içinde olup aynı haltları yediğim medyanın şanına yakışan bir yazı yazmak istiyorum. Ama zerre içimden gelmiyor. İçimden gelen: Üşenmek ve layığımız budur kardeşlerim demek.

Neyse mevzuyu kısa keseyim. Birkaç yıl önce bi şeyler yazmıştım medyayla ilgili. Matah bi şey değil ama Defne Joy Foster'ın ölümü hakkında Twitter'da yazdıklarıyla Cüneyt Özdemir aklıma getirdi. Bir de bugün Hıncal Uluç "aykırı yazar" olarak memleket ortalamasına selam çakan bi şeyler söyleyince, aklımda kalmasın burada bi yerde kalsın dedim.

...

Bazen çizgi film kahramanlarına özenmiyor değilim, özellikle hiç ölmedikleri için. Kafaları kırılıyor, bilmem kaç parçaya bölünüyor, parçaları dağa taşa yayılıyor ama bir bakmışsınız: Hop! Yine bir aradalar. Hiç dağılmamış gibi. Şimdiki çocuklar daha şanslı aslında, onların ölmeyi bilen kahramanları var. Ben Tom ve Jerry kuşağının “dağılsa da bin parçaya: Ölemeyen” faslında kalmışım. ‘Acı yok’ kuşağıdır bu, acıları “aha şimdi toplayacak kendini” diye izler.

Sonra bir zaman gelir ‘Acı var mı?’ kuşağı çıkar ortaya. Çıkar çünkü, artık soranı vardır. Adam acı çekmese de sırf kırmasın diye “he valla çok acı çektim” diyesi gelir soranına, ısrarla soranına. Soran sadece cevabı alsa, hani bir kendi duysa, duysa ve umursamasa o bile ehveni şerdir. Ama yetinmez sadece duymakla, başkaları da duysun ister. Ne zamandır bu faaliyetin adına ‘Habercilik’ deniyor bilmiyorum ama, bizim medyanın halleri epey bir zamandır ‘Acı var, izleyin lan!’ şeklindedir.

İnsan evladı acı çeker acı da insanı çeker kendine. Her neyin teması acı olmuşsa, bir romanın, filmin, şarkının vs. bilin ki o tema yanında bir “çok” getirmiştir: Çok izlenmek, okunmak, dinlenmek vs. Çünkü acı çeker insan, acı da onu çeker kendine. Kimi izler diğerinin acısını haline şükreder. Kimi paylaşır ya da hiç umursamaz öteler acıyı yok ettiğini sanarak. Bebeklerin top yatağın altına gittiğinde, o topun gerçekten yok olduğunu sanmaları gibi. (Top gitti, yok oldu, zaten hiç var olmamıştı ki?? Aaa kırmızı arabam burdamıışş!!)

Bizim ellerin medya ahalisi, medya ahalisi olmak için mektepler devirirken insan acısından çok izlenme devşirmeyi öğrenmemiştir. Hatta ayıplamıştır bu işleri. Yazıktır günahtır demiştir. Bilir insan evladının haleti ruhiyesini, okumuştur çünkü ama sıralarda dirsek çürütürken hep ayıplamıştır, “etik bulmamıştır mirim!” İyi de bu insanlara ne olmuştur da mesleklerini yapmaya başladıklarında ‘Acı var mı?’ olmuşlardır? Hatta "Acı yoksa da biz yaratırız icabında!" ya dönüşmüşlerdir? Haydi bilinmeze havale edip rahatlayalım cümleten: Haleti ruhiye meselesi, biraz hırs biraz para biraz şöhret biraz akil adam olma telaşı biraz ateş bolca duman.
Velhasılı: Bizim ellerin medyası.

Yalnız bu arada olan bizim ellerin bütün ahalisine olmuştur, es geçmemek lazım gelir: Topyekun topumuzu yatağın altına kaçırmışızdır. O misal bakarız her şeye, ol misal yaşarız.

Ben artık çizgi film kahramanlarına özenmiyorum, çünkü hepimiz çizgiyiz. Parçalanıyoruz, yolunuyoruz, dağılıp gidiyoruz ama ölmüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top