14 Ağustos 2011 Pazar

0

Hayat notları

Aslında: Hayata dair kısa notlar - 2.Bölüm olacaktı bunun adı ama uzun oldu vazgeçtim. hayat notları iyidir.. devamı gelirse ona da notların hayatı falan derim nolacak.



Geç kalmak notu:



Zamanı geçirmek, zamanını geçirmek. Nasıl olsa olur diye hep ertelemek, saatlerin günlerin hiç bitmeyeceğini, hep bir yerlerde bizi beklediğini sanmak. Bazen cesaretin yok olması, bazen basiretin bağlanması, bazen boşvermek ve bazen de unutmak, sabahına hatırlamak: Geç kalmak!



"Aa siz yaşamaya mı karar verdiniz? Ama geç kaldınız, hayat geçti gitti. Bakın hala annenizin sesi kulaklarınızda değil mi? 'Geç kalıyorsun okula, hadi kalk artık!' Şimdi, keşke hep geç kalsaydım okula diye mi düşünüyorsunuz yoksa? Ama yine geç kaldınız, keşkeler de bitti."





Çağın hastalığı notu:



Etiketleme merakı.



Markası, ederi, nasıl yıkanıp kurutulacağı, içindekiler, dışındakiler, nereye ait olduğu, kimlerden vs. vs.. Hap haline getirilip yutturulan her şey. Üretilen, yaratılan, tanınan, tanınmayan, bilinen ve dahi bilinmeyen her şeye; insana, düşünceye, olaylara şuna buna illa bir etiket yapıştırma ve onu artık sadece o etiketten ibaret sanma merakı. Bir nevi moda.



Kopya çekmek notu:



Bir uğraştır, kimi zaman ömür boyu sürer gider.

Bazen koskoca devletler bile "yapılmışı var" diyerek yasalarını kopya çekerler, bazen insanlar saç biçimleri, düşünceleri, tavırları, tarzları, hatta duyguları, tepkileri bile kopya çekerler.



Kopyalanası bedenlerin özlemiyle bıçak altına yatanlar, kopyalanası kafaların sihriyle kafalarını emanete bırakanlar, ezberi kuvvetliler, bir "tarzı" olanlar, ikonlar, krallar, kraliçeler, marjinal prensesler, hayranlar, canlar cananlar. Kopya çekerler, hem de kimi zaman başka hayatları. Hatta aşkları, hatta ölümü. Yapılmışı var, diyerek.



Özgür irade notu:



İlk nefesin alındığı andan başlayarak her adımda kalıplanan insana dair her şeyi bir yana koyarsak, ana-babadan başlayan otorite bildirimlerinin kalıcı etkisini, yönlendirmesini es geçersek, bütün yasakları ve zinhar günahları yok sayarsak ve hatta herhangi bir reklamdan, filmden, marşlardan, simgelerden, abc'den, hatta "benim annem canım annem" şarkısından bile, hayati kararlarımızı verirken etkilenmiş olma olasılığımızı "hadi len!" diye ötelersek, evet özgürüz. İrademiz de gayet özgürdür diyebiliriz.



Özgür irade masalı, 20. yüzyıl'ın insan evladına attığı en büyük kazıktır.



Trafik lambası notu:



Bir trafik lambasına bakıp ne düşünebiliriz? İşlevini bi yana bırakacak olursak, çok çok renklerin anlamını, insan psikolojisine etkisini, neden o renklerin tercih edildiğini falan düşünürüz herhalde. O direği, bu gezegende herhangi bir yere dikene kadar nelerin yaşanmış olabileceğini pek düşünmeyiz ama değil mi? Oysa bence trafik lambası, insanı anlatabilecek donanıma sahip bir araçtır.



Bu ışıklı direği bir yerlere dikmenin ilk koşulu tekerleği bulmuş olmaktır misal. Sonra o tek tekerden insan ya da hayvan harici bi güçle çalışan araçlara gelmiş olmak gerekir. O araçların hayli yaygın hale gelmiş olması gerekir. Yani bi ton insan araç sahibi olacak ve kendini yollara vuracak.. ee bunun için de o araçların çok kolay ve ucuz yoldan üretilmesi, hem de çok üretilmesi gerekir. Sonra insan evladının da bu gezegende çoğalıp hemen her yerine yerleşmesi gerekir, ki bu aslında o tek tekerin suçudur.



Bir trafik lambası toplum yaşamını da anlatır. Sosyologlar için bence bulunmaz bir nimettir kendileri. Al her ışığını, her vidasını ayrı ayrı incele.. o derece. İnsanların bir yerlere toplanıp, toplandıkları yerde yerleşip bir arada yaşadıklarını anlatır misal, en basitinden. Bir arada yaşabilmek için bırak efendice yaşamayı, bazen sadece hayatta kalabilmek için çok basit kurallar koyulması gerektiğini anlatır. İnsan evladının ortak kabullerinin olması gerektiğini anlatır di mi?



Yani dur-bekle-geç kadar temel bir kabul olabilir mi? O kadar basit bir kuraldır ki bu, uyulduğu takdirde hayat kurtarır. Ama şu üç basit kurala uyulmadığı da çok olur. Durman gerektiği yerde durmazsın, beklemen gereken yerde atlarsın sazan gibi, ya da hadi geç denilmiştir ama allah bilir hangi prangalı nedenlerle çakılır kalırsın olduğun yere. Hayat geçer, sen bakarsın. İşte bir trafik lambası yeri gelir insanı filozof da yapar böyle. Onun ışıklarına dalarsın, kırmızıyla dikkat kesilir, yeşille rahatlar, sarıyla hayatı boşa alırsın.



Ben bazen hayali trafik lambaları istiyorum hayatımda. Sadece bana görünsün, gözüm üstlerinde olsun. Duracağım gideceğim zamanı bileyim. Bekle diyorsa bekleyeyim. Hatta arada bir muhabbet etsin, zaman geçsin gitsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top