Sonra ayrıntılara dalıp kurduğum hayali unuturdum. Çok uzaktaki bir gezegendeyim misal, aklım o gezegendeki evlere binalara takılıp kalırdı. Şehirleri düşünmeye başlardım, yollarını, yeraltı şehirlerini ya da uçan otobüs duraklarını. Ve galiba, bunları düşünürken mimar olmaya özendim, mimarlığın çok acayip bir meslek olduğu hissine kapıldım gittim. Sonra mimar oldum ve hayallerim bana epey bi güldü.
Mimarlıktan sonrası yine başka bir hayal kurma işi. Sinema, televizyon.. filmler diziler programlar! Bunlardan ala hayal kurma ve yaşatma faaliyeti olur mu? Meh. İşte bu tek "meh"in anlattığı üzre, benim ikinci meslek de nasibine düşeni aldı gülmelerden. İşin aslı şu ki, ben beceremedim. Ne mimar olarak ne de programcı olarak hayallerimi gerçekleştirdim. Yanına bile yaklaşamadım.
"hayal kurma cemiyeti" diye yeni bir blog açtım, boş boş durmasın diye üç eski yazı ekledim, bir de yeni bi şeyler yazdım. Aklımda konuşan gezegenler var, tatile çıkan yıldızlar, zaman yolcuları, zaman arsızları var. Banyo fayanslarının yaşamsal kararlar aldığı genel kurulları, şizofren ormanlar ya da aşık kanepeler.
Böyle işte.. bakalım ne olacak sonu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder