Tatilin bitiyor olması, gemiden ayrılış biraz hüzün verici... Limana yaklaşmaya yakın bizim grubun toplanmasını bekliyoruz.
Kristof Kolomb Parkı
Ferrari Meydanı
San Lorenzo Katedrali muhteşem görüntüsüyle karşımıza çıkıyor. Siyah-Beyaz Kilise diye biliniyor. Siyah ve beyaz mermerlerden yapılmış, çok güzel ve heybetli bir yapı gerçekten de...
O kadar büyük ki ne kadar uzağa gitsek kadraja tamamı sığmadı..
Katedralin olduğu meydanın hemen sağında bu mağazayı taaa uzaktan görüp koştum. İyi ki gözlerimi yaptırmışım, yoksa burayı hiç göremezdim.
Çok güzel kumaşlar ve onlarla yapılmış eşyalar buldum.
Katedrali arkamıza alıp mimarisi çok estetik olan caddelerde geziniyoruz.
Şehri gezmek için üstü açık otobüslerle birlikte böyle trenler de var...
Cenova'nın sembolü Vespalar...
Geniş caddeler, bulvarlar, iç bölgelerde ise buraya inat dar sokaklarıyla güzel ve yaşanası bir şehir Cenova...
İtalyan modasını yansıtan sağlı sollu mağazaları geziyoruz.
Kırtasiye gördüm mü dayanamam...
Buralarda bir yerde dondurma yiyoruz
Külahlı vitrin süslemesi...
Sokak şarkıcıları heryerde...
Ne şeker değil mi? Fiyatı da öyle :))
Ara sokaklar, meydanlar, mağazalar derken 3 saate yakın geziyoruz. Buluşacağımız yere yakın bir kafede biraz daha oyalanıyoruz.
Buradan otobüslerimize binip havaalanına gidiyoruz. Bu güzel şehre yakışmayan ilkel, klimaları bile çalışmayan, 1.5 saate yakın check-in için beklediğimiz bir havaalanına sahip Cenova. Bu kadar önemli bir ticaret noktasına bu havalalanı gerçekten hiç yakışmamış.
İstanbul'a inip gezi süresince edindiğimiz arkadaşlarımızla bir daha görüşmek üzere sözleşip evlerimize dağılıyoruz.
O kadar tadı damağımızda kalan, iz bırakan bir seyahat oldu ki, hala fotoğraflara bakmak, üzerinde konuşmak ailecek çok hoşumuza gidiyor. Eve ayak bastığımda yer bir garip geldi, uyumak ayrı garip. Gemiye ne kadar alışmışız meğer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder