14 Kasım 2011 Pazartesi

0

2012

Yeni yıl, yeni bir yıl olmak istemiyordu. Kafa dengi birini bulup iki tek atacak hali olsa burnunu çeke çeke söyleyeceği ilk ve (muhtemelen) son şey “rahat bırakın beni!” olacaktı. “Gelmek istemiyorum!”

2012 sıra numarasıyla insan evladının kişisel tarihine not edilecek olan yeni yıl, sevgili dünyamızın haline bakıp da “istemiyorum” demiyordu. Onun derdi, 2001’e duyduğu o boyundan büyük sevgiydi.

Yılların bekleme odasında gelmiş geçmiş bütün yıllar toplanır, eskiyen yıllar ilginç anılarını, paha biçilmez deneyimlerini sırasını bekleyen yeni yıllara anlatır ve 2475 hariç olmak üzere diğer tüm yeni yıllar anlatılan her şeyi can kulağıyla dinlerken, 2012, 2001’in kara saçlarına kendini kaptırır giderdi. Anlatılan hiçbir şey umurunda değildi.

Sayılı gün çabuk geçer döner gelirsin bir yıl sonra diye kendini avuturdu avutmasına ama, aklı 1914’e takıldığında feleği şaşardı. Gözü vardı sevdiğinde o bela yılın! Onun yokluğunu fırsat bilip tam bir sene boyunca meydanı boş bulacaktı. Burnunun dibinde bu kadar kur yapan allah bilir yokluğunda neler yapardı. Bir yolunu bulup burada kalmalıydı.. ama nasıl?

Hiç konuşmayan hiçbir muhabbete katılmayan, ne anlatan ne dinleyen 2475 belki derdine derman olurdu. Bu yılın öyle bir havası vardı ki, ne öncekiler ne de sonrakiler yanına bile yanaşamıyordu. Sanki içlerindeki en önemli yıl oymuş gibi davranırdı, sanki göreve başlamadan neler olacağını bilmek mümkünmüş gibi, “her şeyi gördüm, ben bilirim” hali vardı. Ama diğer yandan, hüzünlü bir yıldı 2475. Onun gözlerine bir bakan acaba haklı mı diye düşünürdü. Oysa ağzını açıp da tek kelime ettiği görülmemişti ki bugüne kadar.

2012, gidişine bir iki ay kala kararını verdi: Evet, konuşacaktı 2475’le. Ona diyecekti ki “benim burada kalmam lazım, çünkü aşığım!” Bana bir yol göster diyecekti, bir çözüm bul.. sen halden anlar gibi duruyorsun diyecekti. Dedi de. Konuştukça konuştu, 1914’den dert yandı. Bütün kuşkularını, bütün kıskançlıklarını anlattı.

Acaba zamanı çok çok hızlı geçirmek mümkün mü dedi. Acaba benim yerime 212 gider mi dedi. Belki aradaki o tek sıfırın farkını anlamazlar dedi. Hatta belki 212 bundan büyük bir mutluluk duyar dedi. Özlemiştir dedi. Sonunda bariz bir şekilde saçmalamaya başladığını anladı ve sustu.

2475 de sustu. Yine tek kelime çıkmadı ağzından. Ama daha önce kimsenin tanık olmadığı bir ana tanık oldu 2012. 2475 güldü. Sesi çıkmadı ama güldü. Sonra gözünde biriken yaşlar akmaya başladı ve 2012’ye cebinden çıkardığı bir mendili verdi. 2012 ne demeye o mendilin kendisine verildiğini anlamadı. Kendi gözünü silemiyor muydu bu sersem yıl? Sinirden eli ayağı titremeye başladı, duyduğu utançtan yüzü kızardı, sonra öfkeden morardı.

2012 o müthiş öfkesi ve eline yapışıp kalan mendiliyle Dünya’ya doğru yola çıktı. Kırık bir kalp ve aklı beş karış havada.

Demem o ki, ona iyi davranalım, anlayış gösterelim, üzmeyelim, kızdırmayalım. Aklı sevdiğinde kalan kıskanç bir yılın bozuk sinirleriyle daha fazla oynamayalım. Hırsını bizden almasın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top