Sessiz, tepkisiz insanlardan çok bıkmıştım. Sanki bütün memleket gün geçtikçe ayarı bozulan ekranlar gibi soluyor, grileşiyordu. Eskinin siyah beyaz televizyon yayınlarına benzese eh işte bir yere kadar onun da bir görselliği, ne bileyim bi sanatsal yanı var derdim ama bizim memleket sanki sadece grileşiyordu. Üstelik öyle pek de tonu olmayan bir gri.
Umutsuzdum, bıkmıştım, boşvermiştim. Yazarak kendimi daha rahat ifade edebildiğim için ve illa ki bir şekilde ifade de etmem gerektiği için, mümkün olan her yerde yazmaya başladım. Böylece hem içimin sıkıntısı geçiyordu bi parça, hem de bir işe yaradığımı hissediyordum. Tabii bir de uzaktan gelen gök gürültüleri gibi sanki biraz tedirginlik ya da huzursuzluk yaratan bir korku musallat olmuştu bünyeme. Galiba ben biraz da korkuyordum.
Ne olacak bu memleketin hali diye düşünmek için illa bi duble ve sonra bir tane daha atmam gerekmiyordu. Gayet ayık kafayla da dertlenmeyi başarıyordum. Memleket bir yana, insanın canı bir yana. Benim canım da, oğlum. İyi olsun istiyorum. Onun sevdikleriyle, seçtiği ya da seçmediği, hayatında olan her şeyle mutlu olmasını istiyorum. Her anne gibi diyeceğim şimdi ama.. evet öyle zaten. Savaş bitsin istyordum, oğlum için, bütün çocuklar için. Memleketin kafası güzel olsun istiyordum, yine bu veletlerin hepsi için. Öyle bitki çayı reklamı kılıklı steril, mıy mıy gelecek dekorlarım yoktu ama yine de canları sağ olsun, bi parça huzur bulsunlar, keyif alsınlar istiyordum.
Peki nasıl olacaktı bu iş? Her gün biraz daha grileşen ülkede, bu iş nasıl olacaktı? Tepkisizlerin, biat edip huzura erenlerin, başkalarının hayatına karışmayı marifet belleyenlerin, tahakküm severlerin, tek tipçilerin memleketinde bu iş nasıl olacaktı?
İyiye giden pek bir şey yoktu, insana dair umut veren pek bir şey yoktu, özgürlük için hiçbir şey yoktu. Ben de oğluma buralardan çekip gitmenin sanki daha iyi olacağını söylemeye başladım. Ben gitmesem de, o gitsin ve kendini, azimle hızla zorla griye boyanan ülkeden kurtarsın istedim.
Barış süreci başladığında ilk defa içime cılız bir umut yerleşti.. ama asıl hikaye başkaydı. Başkalarının hayatını yaşamamızı istiyorlardı sanki. Biz olmayan bir hayat. Yediğimize içtiğimize karışan, kendi doğrularını inançlarını değerlerini kutsallarını ahlaklarını üzerimize üniforma gibi giydirmek isteyen güçlü yönetici insanlar. Dedikleri dedik, çoğunluk oldukları için her istediklerini yapabileceklerini sanan insanlar. Üstelik bunların demokrasi anlayışları da sadece parmak hesabından ibaret.
Sonra bir gün İstanbul Taksim Gezi Parkı'nda ağaçların yardıma ihtiyacı oldu. (Şimdi böyle masal gibi anlatıyorum ama, zaten biraz da öyle..) Park talan edilecek, ağaçlar da kesilip gidecekti. Seslerini çok az insan duydu, gidip korumaya aldılar ağaçları. Onların yanında kaldılar, kesilmesinler diye, parkları yalan olmasın diye direnmeye başladılar. Gri yönetimin polisi uyurken saldırdı onlara. Direndiler. Sayıları çoğaldı biraz, birlikte direndiler. Sonra gri polis yine saldırdı, çok kötü saldırdı hem de. Yine direndiler, onlarla birlikte yüzler, binler direnmeye başladı.
Sonra hep birlikte başladık. Hep birlikte yeter dedik, hep birlikte renklerimizi geri istedik. Çok farklı insanlardık, aklımız fikrimiz farklıydı, başka başkaydık. Bi değişiktik işte. Yardımlaşmaya başladık, birlikte yanyana durabilmeye, direne direne tam yanımızda duranı anlayabilmeye başladık. Sesimiz çıktı, sesimiz çok güçlü çıktı hem de.
İşte o arada bir yerde ben, umudumu geri kazandım. Memleketi sevmeyi unutmuştum, hatırladım. İnsanına güvenmeyi unutmuştum, en çok bunu hatırladım. Bir daha da unutacağımı hiç sanmıyorum. Direnişin sonu ne olur, nereye varır inan hiç bilmiyorum. Ama çok acayip bi yere geldik şimdi. Burası öyle bir yer ki, kendimizi şaşırttık. Kendimize inandık, güvendik, gücümüzü, anlayışımızı, sabrımızı gördük. Artık dönmeyiz griye, bunu biliyorum. Tüm kalbimle, tüm inancımla, taptaze umutlarımla, yanılmamış olmayı diliyorum.
Oğluma da bak ne güzelmiş buralar diyorum. Bizim eller.. güzelmiş hakikaten.
Gelecek için kendime not: Gözünü seveyim yaş kemale erince bunamaya kalkma, şu günleri hatırla.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder