15 Nisan 2010 Perşembe

0

İki melek, birkaç kurşun

Ruhların bekleme odasının yanında kocaman bi depo olduğunu düşünüyorum. Kapısında “hayat silahları” yazıyor. İçinde milyarlarca silah var. Bunlar böyle Rus ruleti oynayanların kullandıkları cinsten silahlar. Kurşun konacak yerleri var. Ama içinde kaç kurşun olduğundan kimsenin haberi yok.

Kafasına silahı dayayıp çekenler için tek bir kurşun önemli, malum, öldürüyor. Benim hayat silahlarının kurşunları da önemli. Ama benmkiler başka bir işe yarıyor: Yaşatıyor. Şimdi diyorum ki ben, bu kurşunlar yaşanacak yıllar olsun. Her doğum gününde, tam doğum anında silah bir kez ateşlensin. Kurşun atarsa bi dahaki doğum gününe kadar yaşayacak, yok ses seda çıkmazsa o zaman demek oluyor ki o yıl içinde ruhların bekleme odasına dönecek.

Nasıl?

Tamam bi b.ka yaramıyor kabul. Ama misal “yılları bir cebimden alıp diğerine koyuyorum.. bir cebim boşalırken diğeri doluyor..” türü bi başlangıç da yapabilirdim. (Hatta bi ara böyle başlayayım ben.. hiç de feci fena olmadı) Efenim? .. Ha yok hayır doğum günüm falan değil, başka bi şey anlatmak için mevzuya girmeye çalışıyorum sadece. Doğrudan gir sapma bi yere anlat ne anlatacaksan diyenler bilog çıkışında beklesin, öpüjem.

Lafı dolandırmanın en mıncırık nedeni, aslında anlatılacak bi şey olmamasıdır. (Mıncırık nedir? Mıncırık, toplu iğneler ile astarlık saten kumaşların yaptığı tarihi anlaşmanın adıdır.)

İpe dolanan bi kedi var, bu kedi kuyruğunu yakalamaya çalışıyor. İşte bu hayvanın hali (eşittir) laf dolandırma. Bir laf dolandırma nasıl çözülür? Şöyle:

Aslında ben hayatın bir tür öykü kitabı gibi bi şey olmasını istiyorum. İçinde diyelim üç kısa, iki de uzun öykü olan bi kitap. Ya da tam on tane kısa öykü var bu kitabın içinde. Veya uzun tek bir öykü, veya dört orta halli öykü, iki uzun, bir de yarım kalmış bi öykü. İki de zebani var özet geç lan miç! diyor. (Miç’in piç olduğunu sananlar için not: Aybediyosunuz anacım.)

Şimdi elimizde bir silah bir de kitap var. Elimizde hayata dair hikayeler ve belirsiz bi şeyler var. O belirsiz şeyler izin verdiği sürece hikaye biriktirebiliriz. Ya da ne bileyim, bir hikayemiz olmuştur ve yetiyodur bu bize. (Sizli bizli konuşan dilimi Mıncırık anlaşmasının 22. maddesine havale ettim ben, siz zahmet buyurmayın.)

Geride hikayeler bırakıp gidiyoruz. Ve galiba yanımıza hayallerimizi alıyoruz. Hikayeleri birileri daha sonra anlatıyor, sonra daha az birileri anlatıyor, sonra belki bir iki kişi anlatıyor. Sonra.. bi zaman geliyor ve hikayeleri hatırlayan hiç kimse kalmıyor. Unutulmuşuz! Fani alemden izlerimiz külliyen silinmiş. Ama napıyoruz: Elbette don’t panic! Zaten hayli zamandır ölüyüz.

Ruhların bekleme odasında yan gelip yatıyoruz, yandaki depoda kıdemli mühimmat melekleri silahları dolduruyor. Üç kat yukarıda daha küçük bir depo var, orada çifter çifter yazıcı minik melekler, omuzlarına konacakları bedenleri bekliyor. Hikayeleri bekliyorlar sanırım.

Kapanış notu: Üç kısa, bir uzun ve bir de yarım kalmış hikayeli kitap için bir beden hazırmış, yazıcılar yerlerine yerleşmiş ama ruh nazlanıyormuş. Bekleme odasının tavanına yapışmış miktirin gidin gelmiyorum ben diyormuş. (Miktirmenin ne olduğuna dair kadim zamanlardan gümümüze ulaşan bi takım rivayetler mevcut. Ancak hiçbiri güvenilir ve tatmin edici değil.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top