29 Aralık 2010 Çarşamba

0

Platonik aşk

Şöyle bi şey: Koskoca bir bahçe düşünün, bahçede çayır çimen var, çalılar var, kaktüsler menekşeler akşam sefaları kasımpatılar var. Hatta üç ayrı renkte açan gül fideleri ve tek başına bi köşede küsmüş oturmuş lavanta bile var. Ama hepi topu iki adet ağaç var, başka ağaç yok. İkisi de bahçenin bir köşesine dikilmişler, karşıdan görüyorlar birbirlerini. İşte bir ilkbaharda ağaçların dalları yepyeni yapraklarla dolmaya başlamışken, yapraklardan biri karşı ağacın dalında daha yeni açmış bir yaprağı fark ediyor...

devamını, bahçenin kıdemli gelinciğinden dinleyelim:

"Günlerden bir gün, hani sonbaharın geldiğini anladığınız o ilk an vardır ya, işte öyle bir anın yaşandığı o ilk gün, ağaçtan düşen ilk yaprak yere doğru inerken durakladı. İstediğinden değil, ona kalsa, düşmek şöyle dursun sararmayı bile istemezdi. Ama ne var ki, doğası gereği önce sararması sonra da yere düşmesi gereken bir yapraktı. Belki daha tam sararmamıştı ama o bela rüzgara yenilip gitmişti işte.

Rüzgarın onu dalından alıp da efendice yere bırakacak hali yoktu. Ağacın gövdesini turladı önce, sonra tam yere değecekken, yine havalandı. Belki kendi dalına kadar uçacaktı. Belki karşıdaki ağacın bir dalına takılacaktı. Keşke öyle olsaydı! Nasıl isterdi bunu.. nasıl! Taa bahardan beri, gözünü açtığı o ilk andan beri karşı ağacın dalındaki "o" yaprağı gördüğü andan beri, nasıl da istiyordu uçup gitmeyi.. ne olurdu sanki aynı ağaçta olsalardı?

Ama o zaman da, belki onu hiç görmezdi. Oysa şimdi.. artık belki de o ağacın o dalındaki o yapraktan, sonsuza kadar ayrı kalacaktı. Görmeyecekti bile. Yağmurları hatırladı. Ama en çok, o ilk yağmuru. Tek bir damla kalmıştı üstünde ve o tek damla, ışıl ışıldı. Belki de onu hep böyle hatırlamalıydı.

Yere indiğinin farkına varamadı bir süre, takılıp kaldı düştüğü yere. Çevresine bakındı. Bir karıncayla burun buruna geldi. Ucundan çekiştirildiğini hissetti, yerinden kıpırdamadı ama.. o kadar dönüp durmalardan sonra hiçbir yere gitmeye niyeti yoktu zaten. Karınca da vazgeçti sonunda. Tam 'nerdeyim ben?' diyordu ki, gözüne ilişen o renkle irkildi.

Aynı rüzgara hayır diyemeyen başka kim olabilirdi ki? Hiç bu kadar yakın olmuş muydu ona? Nasıl da zarif bir sararmaydı bu? Hey tanrım! Tıpkı o ilk yağmur damlası gibi, o sessiz duruşu gibi, onu gördüğü ilk an gibi.. o ilkbahar gibi.

Yanında, ama sonbaharda."

Aşık deve notu: Ne yani foto diye sararmış yaprak mı koyacağıdım?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top