17 Ekim 2010 Pazar

0

Varoluş'un taş hali

Bi tarihte küçük bir taş parçası bulmuştum okul çantamın içinde. Böyle orta halli bir çakıl taşı büyüklüğünde kenarsız köşesiz bir taştı. Çantama nasıl olup da girdiği haricinde kayda değer pek bi özelliği yoktu, ya da gizemi. Galiba sadece merakımdan olacak, taşı atmadım. Masanın üstüne koydum, kalem kutusu niyetine kullandığım tazmanya canavarlı kupanın yanına. Birkaç gün sesi soluğu çıkmadan kaldı öyle. Unuttum ben de.

Sonra bir akşam ödevlerimi yapıyordum, hatta unutmamışım bak, fizik hocası bi ton soru vermiş, beynim masanın sol köşesinden alttaki yarı açık çekmecenin içine usul usul akıyor.. kafam daha durumun farkında değil. Neyse işte hal böyle bi hal, birden biri dedi ki bana: "Şu kupaya söyle bana yalan söylemeyi kessin!"


"Allaa alaa?"
dedim,
"Hayır abartma.. lütfen" dedi.

Kupaya baktım ne yaptığımın farkında olmadan. Hayır biri kupadan şikayet ediyor nedir mesele falan diye düşündüm herhalde. Kupa bildiğim kupa. Bin yıldır benimle. Sonra ben böyle boş boş kupaya bakarken yine konuştu o birisi: "Ya evet bi bak şunun haline! hiç utanmadan bana, aslında bir kalemlik olmadığını, kahve kupası olduğunu söylüyor!"


"Bana derken?"

"Evet doğru, bana söylüyor işte"
"Yahu sen kimsin??"
"Jink"

Taş yani. Okul çantamda bulduğum taş. Konuşuyor olması şaşırtıcıydı evet ama, mevzuya böyle bodoslama şikayetle girmesi hiç hoş değildi. Hem de benim gözbebeğim kupama iftiralar atarak!

"Hayır efendim hiç de bile! yalan falan söylemiyor benim kupam! kahve kupasıdır o aslında."
"Hhımm"

Hımm dedi evet! Sadece bu çıktı ağzından, sonra sustu. Ben de habire dizimi çarpıp durduğum çekmeceği hışımla kapattım, ödev yapmaya devam ettim. Hayli zaman sonra kafam bi vesileyle beni uyardı, bi takım hücreleri orada telef olmuş gitmiş falan diye ama.. iş işten geçmişti zaten, takılıp kalmadım.

Adının Jink olduğunu söyleyen taş da benimle epey bi zaman hiç konuşmadı. Tavır mı koydu trip mi yaptı, noldu anlamadım. O günlerde aklıma gelmedi değil, yani hayal görmüş olabilirdim, ya da ne bileyim ödev yaparken uyumuş kalmış olabilirim, yapmadığım şey değildi ki. Rüya görmüştüm belki?

Yok ama görmemişim meğer. Çünkü bi akşam sevgili günlüğüme günü özetlerken dile geldi yine: "Anladım sonunda, buldum!" dedi.

"Hayırdır?" dedim.
"Varoluşun nedenini buldum, onu diyodum" dedi.

Şimdi ben bu arayı hızla geçmek istiyorum. Yok şunu hissettim, yok çok şaşırdım falan filan.. bunları bi geçeyim. Yani taşın teki konuşuyor işte. Hatta varoluşun nedenini bulduğunu söylüyor. Ne hissedebilirim ki?

"Söyle bari" dedim.

"Bi kahve kupasının kalemliğe dönüşmesi" dedi.
"Bu mu şimdi bulduğun cevap? bi şey bi şeye dönüşmüş bu mu yani?"
"Evet" dedi.

Ama tabii, tazmanya canavarının da içinden keyifle bi şeyler içilecek bir kupa üzerine resmedilecek bi şeye dönüşmesi de cevap olabilirmiş. Sevgili günlüğümü kapadım. Taşı aldım elime, açtım pencereyi.. fırlattım attım. Ardından da bağırdım iyi duysun diye: "Aha budur varoluşun nedeni!! Defol git salak şey seni!!"

salak şey notu: o zamanlar nasıl naif kızıyormuşum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top