15 Şubat 2011 Salı

0

Sade yaşam ve köy tavuğu

Sade yaşam benim hedefim ve hedef tahtam.

Şu saatten sonra, ulaşmak istediğim son durak gibi dursa da tam olarak bu nedenle kendime öfkelenmeme ve hedefime saldırmama yol açıyor. Sade yaşamın genel kabullere uygun tariflerini gözüm görüyor, aklım alıyor, gönlüm de eyvallah diyor ama zamanın elden geçirdiği algılarımda bir sorun var sanırım, bazen bu sade yaşam kurgusu bende ört ki ölem hissiyatı yaratıyor, olmuyor.

Asosyalliğimin nirvanasına erdim, ötesi yokmuş, gördüm. Şimdi dönüş yolunda attığım ekmek parçalarını topluyorum el yordamıyla, halim budur. Ve bu garip boşlukta fark ettim ki, sade bir yaşamı marazi bir tutkuyla istemişim. Marazi olan bir şeyin sade olamayacağını anlayamadan.

Aklımda kalsın: Listelenen, maddelenen bir şey sade olabilir mi? "Sade yaşam reçetesi" gibi bi şey varsa şayet, maddelerinde sadeleştirme yapabilir miyim?

Gelelim köy tavuğuna. Sade yaşamla aralarında bir bağ var gibi duruyor. En azından benim algılarımda var bu bağ. Olsun da zaten?

Peki bir köy tavuğu nedir:

Kişilikli hayvanlardır.
Bi kere, çoğunun bir adı vardır. Huyu suyu birbirinden farklıdır. Bahçe tavuğu olarak ömür tüketenler biraz daha tedbirli, hafiften ürkektirler ama, bunların sabahın köründe kendini köy yollarına vuranı vardır ki.. işte onlara ciddi anlamda sempati ve galiba biraz da saygı duyuyorum.

Köyün ana yolunda ineklerle birlikte salınmalarına bayılıyorum. Trafik aracı olarak adlandırılabilecek her tür tekerlekli makineden zerre çekinmemelerine bitiyorum. Son saniyede büyük bir lütufta bulunurmuşcasına yol vermelerine söyleyecek söz bulamıyorum. Şöyle yan gözle umursamadan bi bakarak yolun asıl sahibinin kim olduğunu belirtmelerine hasta oluyorum.
Garip bi şey ama, uzak kalınca da özlüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top