Türkiye'de sezaryenle doğum oranlarının, bölgelere ve kurumlara göre farklılık göstermekle birlikte ortalama yüzde 49 olduğunu ifade eden uzmanlar, tıbbi bir zorunluluk olmadığı sürece normal doğumun hem anne hem de bebek sağlığı için en doğru yöntem olduğu vurguluyor.
Sezaryenle doğumun kadın sağılığını ciddi oranda riske attığına dikkati çeken uzmanlar, sezaryen doğuma bağlı hem açık karın cerrahisi hem de uygulanan anestezinin ek risklerinin anne ve bebeğe geçtiği; enfeksiyon riskinin arttığı, kan tranfüzyonu gerektiren kanama, tromboembolik hastalık riskinin yükseldiğini ve iç organlarda yaralanma olasılığının bulunduğu uyarısında bulunuyor.
Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aydan Biri yaptığı açıklamada, son yıllarda uygulama sayısı artan sezaryenle doğumun kadın sağlık açısından sakıncalı olduğunu söyledi.
Sezaryenle doğumun, tüm dünyada hafif bir artış gösterdiğini belirten Biri, bu uygulamanın Türkiye'de "oldukça sık uygulanan" bir doğum şekli haline geldiğini ileri sürdü. Biri, sezaryen doğum oranlarının bölgelere ve kurumlara göre farklılık göstermekle birlikte "ortalama yüzde 49″ olduğunu ve bunun oldukça yüksek bir seviye olarak yorumlanması gerektiğini bildirdi. Bu orana göre, "Türkiye'de her iki kadından biri sezaryenle doğum yapmaktadır" diyen Biri, "Diğer bir bakış açısıyla, gebe kalabilen ve bebeği 20 hafta üzerine geçen her iki kadından biri açık bir karın ameliyatı olmaktadır. Bu neredeyse halk sağlığı sorunu sayılacak derecede ciddi bir orandır" diye konuştu.
Biri, Türkiye'de sezaryen doğum sonrasında ikinci doğumun da mutlaka sezaryenle yapılması anlayışının gelecekte oranları daha da yükselteceğini ifade ederek, "Sağlık Bakanlığı, artan sezaryen oranlarını önemli bir sorun olarak ele almış ve sezaryen oranlarını tıbbi endikasyonların gerektirdiği yüzde 15 civarına çekilmesini hedeflemiştir" dedi.
Tıbbi gerekçe halinde sezaryen doğum gereklidir
Birçok tıbbi nedenle gerek anne gerekse bebek sağlığını korumak için sezaryen doğumun gerekli olduğunu vurgulayan Biri, şunları kaydetti:
"Gerçekte tıbbi nedenlere dayalı sezaryen doğum gerekliliği, bugün ulaşılan noktanın çok altındadır. Bu yüzden oranlardaki yükselmenin nedeni, anne ve bebek sağlığının korunması amacının ötesinde, çoğu kez isteğe bağlı yapılan sezaryenler gibi görünmektedir.
Anne ve bebek de cerrahi bir doğumdan normal vajinal doğuma göre daha fazla sorun yaşıyor görünmektedir. Çeşitli açılardan yetersiz ve bazı konularda kesin bir karara varılmasını sağlamasa da sezaryen ve vajinal doğumu kıyaslayan çalışmaların sonuçlarına bakıldığında, sezaryen doğuma bağlı hem açık bir batın (karın) cerrahisinin, hem de uygulanan anestezinin ek riskleri anne ve bebeğe yüklenmektedir.
Anne açısından bakıldığında, sezaryen doğumlarda özellikle enfeksiyon riski artmaktadır. Bu enfeksiyonlar ameliyat bölgesini, üreme organlarını, diğer sistemleri ilgilendirebilir (rahim iç yüzeyi enfeksiyonu, kesi yeri enfeksiyonu, pnomoni:akciğer enfeksiyonu).
Yine sezaryen doğumlarda kan tranfüzyonu gerektiren kanama, tromboembolik hastalık riskinin attığını gösteren araştırmalar mevcuttur. Bunların dışında cerrahi sırasında iç organ ve damarsal yaralanmalar olasılık dahilindedir. Hastanede kalış süresinin ve çeşitli sorunlar nedeniyle yeniden hastaneye yatırılarak tedavi edilme gerekliliği de sezaryen doğum sonrasında daha sık olmaktadır."
Anestezi sorun yaratabiliyor
Biri, kadının sonraki yaşantısında önceki sezaryene bağlı sorunlar çıkabildiğine de dikkati çekerek, "Yeniden gebelik nedeniyle ikinci sezaryen doğumun ya da diğer jinekolojik hastalıklar nedeniyle yapılacak operasyonların riski, önceki sezaryen sonrası olası karın içi yapışıklar ve organların yer değişimine bağlı olarak artmaktadır" uyarısında bulundu.
Sezaryenden sonra rahim iç yüzeyindeki hasara bağlı plasentanın yapışma kusurlarının arttığını da belirten Biri'nin verdiği bilgiye göre, bu durum sıkıntılı bir gebelik sürecini ve riskli bir sezaryen ameliyatını beraberinde getiriyor. Plasentanın rahim ağzına yakın veya tamamen kapatacak şekilde yerleşmesi gebeliğin herhangi bir haftasında şiddetli kanamaya neden olabiliyor. Anne yaşamını tehdit edecek orandaki bir kanama ise gebelik erken doğumla sonuçlandırılabiliyor. Daha nadir olarak rastlansa da plasentanın rahim duvarına aşırı yapıştığı durumlarda ise tek tedavi yolu rahimin alınması olabilir. Bu durumların tümü kadının üreme sağlığını tehlikeye atar.
Uygulanacak anesteziye bağlı olarak, operasyon sırası ve sonrasında çeşitli sorunlar ortaya çıkabiliyor. Özellikle solunum sistemi ile ilgili sorunlar artabiliyor. Bu sorunlar nedeniyle solunumu destekleyen cihazlara bağlanma ve yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırılarak izleme ihtiyacı doğabiliyor. Ayrıca, sezaryen doğumunda maliyeti de artırıyor.
Hekimlerde de sezaryeni tercih edenlerin oranı artıyor
Bazı ülkelerde sezaryen oranlarındaki artışın engellenebilmesi için, bir kez sezaryen sonrasında uygun olduğunda vajinal doğum teşvik ediliyor.
Anne adayları, normal doğumun gerçekleşmesi için gereken kasılmaya bağlı ağrıdan ve sürenin belirsizliğinden korkmak, doğum sonrası estetik kaygısı duymak gibi gerekçelerle sezaryeni tercih edebiliyor. Ancak, tüm bu korkulara karşın doğru olanın normal doğum olduğu vurgulanıyor.
Hekimlerde de sezaryeni tercih edenlerin oranı artıyor. Çünkü gebe hekim üzerinde baskı yaratabiliyor. Anne adayı, doğumu hekimin yaptırmasını istiyor. Hekim, zamanı kestirilemeyen doğum eylemini izlemekte ve doğuma katılmakta zorlanabiliyor. Medikolegal baskılardan maddi ve manevi zarar gören hekim, normal doğum sonrası çoğu kez de doğumdan kaynaklı olmayan sorunlu bir bebeğin hesabını vermemek için sezaryen doğuma yönelebiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder