Çok güzel bakıyoruz.
Yıllar geçip gidiyor ve bazen durup sormak gerekiyor, ne öğrendim? diye.
Onca zaman geçmiş, onca anı, onca insan.. ne öğrendim?
Bu aralar benim cevabım inatla şu: Çok güzel bakıyoruz.
Biz, hepimiz, çok ama çok güzel bakıyoruz. Denize bakıyoruz misal, elimizde demli çay, tepemizde iki martı ve masamızda sıcak bir simitle. Manzarası güzel eşiğimiz var, işte o eşikte oturup manzaraya bakıyoruz. Kaza olur kazaya, temel kazılır temele, inşaata, makinaya, insana. Cam kenarına kurulup mahalleye, gelene geçene, düşene kalkana bakıyoruz. Uçaklara, helikopterlere, kuşlara ve bulutlara bakıyoruz. Çok ama çok güzel bakıyoruz.
Bazen şu hayatta mutlu olmanın yolunun, nerede durup neye baktığımızla ilgili olduğuna iman ediyorum, ne gördüğümüzün önemi yok. Galiba yıllar ve yıllar boyunca bize sadece bakmayı öğrettiler. Normal şartlarda, baktığımızı bir de görmemiz gerektiği düşünülebilirdi ama görmek hep sonradan, hep soluk soluğa koşturararak ve hep çok geç kalarak yetişti. Neye baktığımızı bile unuttuk. Zamanı hem çok değerli kılıp hem de öldürmenin keyfine varırken, ve bakacak o kadar çok şey varken, görmeye ayıracağımız zamana acıdık.
Belki de bu yüzden artık zaman, biz bakarken hızla geçip gidiyor. Belki de sırf bu yüzden her anımızı kayıt altına almak istiyoruz. Sonradan görmek, sonradan paylaşarak yaşamak için. Sanki her anımızı yaşarken önce dondurup bakıyoruz, sonra kaydediyoruz.. ve daha sonra izliyoruz, görebilmek için.
Romandı belki hayatlarımız, şimdi gerçekten bir film. Kaydediyoruz, izliyoruz, hakkında fikir yürütüyoruz, yorum yapıyoruz. Her şey olmuş bitmiş. Her şey olup biterken aklımızdan geçen tek şey, bakmak ve kaydetmek olmuş, görmeyi ve an’ı erteleyerek.
Belki de sadece bu yüzden, zamanı izlenebilir bir hale getirmenin gururdur artık bizleri yaşama ve zamana bağlayan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder