29 Mayıs 2013 Çarşamba

0

AVM'lerde yetişen nesil istemiyoruz!

AVM'lerde yetişmeye başlayan bir nesil var, bunlar oyun oynamayı bilmiyor. Evcilikten, saklambaçtan yakantoptan haberleri yok. Oyun icat edemiyorlar, doktorculuk gibi elzem bir hayat pratiğini zinhar düşünemiyorlar. Doğaçlama yok. Çünkü AVM'lerde yetişen neslin emrinde önceden düşünülmüş, önceden tasarlanmış, nasıl çalışacağı ne yapacağı belli olan oyun eşyaları, alanları var. Gidip bir yerlerine bozuk para ya da jeton atıyorlar ve zıplaya zıplaya, salana sallana eğlenip güya oyun oynuyorlar.

Ve galiba ben yine biraz abartıyorum. Sonuçta çocuk milletinden söz ediyoruz, onlar her durumda rutini bozacak, büyümüşleri şaşırtacak bi şeyler bulurlar. Bulmasına bulurlar ama artık bu icat çıkarma işi de AVM'lerde zorlaşacak gibi duruyor. İcat çıkarmaya ayıracak vakit kalmıyor ki.. her yerde bir faaliyet, bir hareket. Düşünmeye bile fırsat yok aslında. Sunulanı gör, izle, al, tüket ve ilerle.

Anne bebeğini alıyor ve AVM'ye geliyor. Onu rahat ettirecek hemen her şey düşünülmüş bu merkezlerde. Bebek büyüyor, büyürken doğum günleri AVM'lerde kutlanıyor, ilk sinemasına bir AVM'de gidiyor, ilk arkadaşlarını belki bir AVM'de oyuncak sırası beklerken ediniyor.. giysilerini, oyuncaklarını, tatlılarını şekerlerini dondurmalarını AVM'lerden alıyor, hani neredeyse yürümeye ve konuşmaya AVM'lerde başlıyor.

AVM'ler ülke sathında yayıldıkça yayılıyor ve orta halli ailelerin, biraz daha az imkanı olan ailelerin, ortanın az biraz üstü imkanlara sahip ailelerin buluşma mekanı oluyor. Kapalı, penceresiz, dışarısıyla bağlantısı olmayan, bir kere içine girince dışarıda hava nasıl, açık mı kapalı mı, sıcak mı soğuk mu hiç fark etmeyen ve insana gün ışığını unutturan, akşamın alacasını, gecenin karasını unutturan devasa bir mekan.

Kontrollü bir mekan, girişi çıkışı belli. Giren çıkan izleniyor, kayıt altında. Atılan her adım bir yerlerde izleniyor ya da gerekirse izlenmek üzere kaydediliyor. Evcil insanlar barınağı gibi bir yer bu AVM'ler. Uslu uslu, gözetim altında ve sınırları santim santim planlanıp çizilmiş bir hayali özgürlük alanında saatler, günler geçiriyor insanlar. Yiyor içiyor, sevgilisiyle buluşuyor, yürüyen merdivenlerde ayrılıyor misal, ve birbirine kat kat, mağaza mağaza benzeyen, hani neredeyse tıpkı basım AVM'lerde anılar biriktiriyor, hayatını geçiriyor.

Kapalı Çarşı'dan AVM'lere gelen ve geldiği yeri çok beğenmiş olacak ki habire yenisini açan memleket de, bu birlikte yaşam alanlarına alışıyor, alıştıkça bağlanıyor ve sorgusuz sualsiz kabul ediyor.

İnsanı sokaktan, havadan, rüzgardan yağmurdan, kuştan sinekten, kediden köpekten, kaldırım kenarından, köşe başındaki simitçiden ya da kaldıysa eğer tarihi bir çeşmeden, eski perili köşkten, hiçbir yere çıkmayan daracık yan yoldan, pencere teyzelerinden, yol kenarındaki, bahçedeki hatta yolun tam ortasındaki ağaçlardan ayıran berbat ve zalim bir alışkanlık gibi AVM. Kapalı, penceresiz, havasız. Asimov'un Çelik Mağaralar'ı gibi. Yatıp uyuyacak odaları da olsa, orada doğup yaşayıp ölecek ve bir şekilde defnedilecek insanları da olur.

Peki neden? Neden dikilen her AVM ile yollar daha çok tıkandığı halde, trafik daha içinden çıkılmaz hale geldiği halde, tarih yıkıldığı, ağaçlar söküldüğü, ne eskiye ne yeniye zerre saygı duymadan, zerre vefa duymadan yok edildiği halde devam ediyor bu arsız iş? Yani sorun sadece kapitalizmin bir düzen eşliğinde insanları tüketime sevkedebileceği mekan arayışı olsaydı, insan evladı o müthiş zekasıyla buna daha havadar bir çözüm bulurdu.

Sorun sadece para değil bence, sadece rant alanları yaratmak ve nemalanmak değil. İnsanları kapalı ve kontrollü bir yerlere toplamak daha öncelikli bir amaç, sanırım. Evet sadece sanıyorum bunu, yani öyle çok da emin değilim. Olanı biteni düşündükçe, evet olabilir mümkündür neden olmasın diyorum, hepsi bu.

Bu arada, aklıma gelmişken Asimov'un Çelik Mağaralar'ına haksızlık etmemek için iki satır bi şey söylemem gerekiyor: Okuyanlar hatırlamıştır ama bilmeyenler için özet geçeyim, bu çelik mağaralar denilen şey, dünya yüzeyinin yüzlerce metre altında kurulan devasa yerleşim alanları, şehirler oluyor. Koskoca şehirler bunlar. Yeraltında; yolları, yürüyen bantları, ev ve iş yerleriyle, okullarıyla, bir şehirde ne varsa hemen her şeyiyle tam olan kapalı, penceresiz, devasa mağaralar. Çelik Mağaralar. Yapılmalarının bir nedeni var ama: Önemli bir neden bu. Çünkü Dünya yüzeyi radyoaktif olmuş, artık yüzeyde yaşamak mümkün değil. Mahvolmuş gezegen, yaşam bitmiş gitmiş. Ağaç yok çiçek yok, hiçbir şey yok. Kalan insanlar kendilerine yeraltında bir yaşam kurmuşlar. Kapatmışlar kendilerini havaya rüzgara yağmura. Mecburen. Yani onların çok geçerli bir sebepleri varmış, her ne kadar kurgu olsalar da. Oysa bizler kurgu değiliz galiba, gayet gerçeğiz. Yaşıyoruz ciddi ciddi. Kendimizi keyfen hapsederek. O yüzden haksızlık olmasın canım Asimov'a, canım Çelik Mağaralar'a.

AVM'lerde yetişen nesiller istemiyoruz! Haydi bakalım..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top