Haberden alıntı yapmak istemiyorum, hem zaten benim kafama takılan şey başka. Ben bu “hediye” işine takıldım. Nasıl bi hediye bu? Benim bildiğim, bir şeylerin karşılığında hediye verilmez. Onun adı ödüldür, ya da rüşvet. Yarışma kazanırsın ödül alırsın. Baştan bellidir ne kazanacağın, bilirsin yarışırken. Hediyede ise çok hoş, çok da olması gereken bir gizem vardır. Heyecanla, merakla açılmalı o paket.
Çocuklar camide namaz kılsın diye teşvik babından paketlenen tablet bilgisayarlar ise hediye falan değil. İyi niyetle düşünürsek şayet, bi tür ödül. İbadete ödül vermişler yani. Çocuklar karşılığında gayet dünyevi bir ödül alarak ibadet etmeyi o bembeyaz sayfalar misali temiz ve açık dimağlarına not diye düşmüş oldular. Emeği geçenleri tebrik etmek lazım.
Ya da rüşvet aldı bu çocuklar, haberleri yok. Tamam ağır oldu, geri alıyorum. Rüşvet falan almadılar elbette. Sadece şunu öğrenmiş oldular: Eğer senden maddi değeri olan bir “hediye” karşılığında bir şey yapman istenirse, yap, hiçbir sakıncası yok. Bugün belki hiç aklında yokken, belki hiç niyetin de yokken tablet bilgisayar sahibi olmak istediğin için camide 180 vakit namaz kılarsın.. yarın hayata atıldığında, iş güç sahibi olduğunda normal şartlarda hiç aklında olmayan, hiç yapmaya niyetlenmediğin işleri, karşılığında gözünü boyayan bir “hediye” alarak aradan çıkarırsın. Belki de sen başka insanlara “hediye” vadiyle iş gördürecek bir insan olursun kim bilir.
Hayır bir de işin sonu şöyle bi şeye varacak diye korkuyorum: “Pazar günü seni kilisede göremedim John?”
Bu repliği duymayan yoktur sanırım. Bizde de ufaktan alıştırması mı yapılıyor ne? Çocukları bi vesileyle camilere toplamaya başlayıp, sonra “Seni bu Cuma camide göremedim Mehmet?” e mi varacak bu ufak hediyelerin sonu?
Çok fesadım değil mi?
Diyanet’in çocuklara camiyi sevdirme etkinliklerine katkı olsun diye hazırlanan bir video varmış, sabah izledim daha kendime gelemedim. Ekşi Sözlük’ten yapacağım bir alıntıyla seyrinize ve sabrınızın fabrika ayarlarına sunuyorum.. buyurun izleyin, konuşuruz sonra iki satır daha.
“Keşke bizim zamanımızda da olsaydı böyle şeyler. Daha erken ateist olurduk.”
Entry: unbelievable god
Ben bu yorumu sevdim. O saçı başı sıkı sıkı bağlanan el kadar sabilerin hatrına sevdim bu yorumu. El kadar çocukların, parmak kadar çocukların saçını örtecek kadar kendinden geçenlerin cüretine sebep sevdim. Çocukluğumda izlediğin bütün çizgi filmlerin anısına verdiğim değer için sevdim.
Çocukları sevdikleri çizgi filmleri kullanarak camiye toplamaya çalışanları ise sevmiyorum. “Hediye” vadiyle namaz kıldıranları da sevmiyorum. Kız çocuklarının başını örtenleri ise hiç sevmiyorum. Bu konuda ne hissettiğimi ise mevcut yasalar gereğince ancak böyle seviyorum/sevmiyorum diye naïf naïf ifade etmeye çalışıyorum. Galiba biraz da kibarım, ondan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder