18 Mayıs 2013 Cumartesi

0

Behzat Ç. "Ne faşisti lan! Cinayet büro!"


"Ne faşisti lan! Cinayet büro!"

Ben bu öyküye böyle bağlandım galiba. Harun böyle bi atarlandı, ben de ilk başta hafiften burun kıvırdığım ve bariz bir ön yargıyla izlemeye başladığım Behzat Ç.'ye, o an, o "ne faşisti lan!" ile bağlandım. Ayrılık yaşıyorum şimdi, canım sıkkın, kafam bozuk.

Behzat Ç.'nin ilk izlediğim bölümü o efsane 10.bölümdü. Behzat Bahar'a "mutsuz olalım Bahar.. herkes mutlu olacak diye bir kural mı var? biz de mutsuz olalım" diyordu ve ben, Ekşi'de hakkında epey bi şeyler yazılıp çizilen diziyi tamam bi bakayım on dakika kafasıyla izlemeye başlamıştım. Dizi falan demedim daha sonra, dizi değildi çünkü. O Amirim'di, Behzat Ç. idi.

Sonra ilk bölümünden başladım yetişeyim arayı kapatayım diye, işte o ara cinayet büronun sema timlerine ben de katıldım. Sema timi: Bildik anlamda izleyici gibi değil, daha çok, kurgunun içine girip kuş bakışı duruma hakim olabileceği bi yerlere yerleşen görünmez insanlar. Biz dışarıda seni izliyor değiliz, hayır bak tam yanındayız, seninleyiz insanları. Acayip bi şey olduğunu kabul ediyorum ama lütfen, Behzat Ç. de acayip zaten, çok acayip.

Sevmediğim birçok şeyin toplamı aslında.

Aklınıza Cevdet'in Büro'ya geldiği ilk gün gelsin, daha ilk anda Behzat'dan yediği o tokat gelsin.. yanlış adama atılan bir tokattı evet kabul ama, doğru adama da atılmaması gerekiyordu değil mi? Hani sevmiyordum ben şiddeti meşru bir iletişim biçimine döndürmeye çalışan polisi? Ne oldu?

Yok aslında, bir şey olduğu yok. Yine sevmiyorum. Behzat Ç. bana sevmediklerimi, sevebileceğim her şeyin kolu kanadı altına alındığında görmezden gelebileceğimi gösterdi ilk önce. Ne oluyoruz yahu dedim. Dedim ama kısa sürdü bu hissiyat. Çünkü zaten bende ya da bizde olmayan, hiç yer etmeyen bir şeyi göstermemişti ki.. içimizde hangi şiddetleri, hangi haksızlıkları temize çektiğimizi hatırlamıyorduk bile.

Sonra sonra, Behzat'ı olduğu gibi sevdim. Yok aslında bu sevdim lafı buraya tam oturmadı. Zaten seviyordum merkez ben de herkes gibi, ama galiba biraz kabulenememe sorunum vardı. O içimde gözlerini kocaman açıp, polis gördü mü hakikaten çok korkan çocuk kabul edemiyordu bir türlü. Yoksa ben koskoca kadın, ne vardı anlamayacak kabullenemeyecek? Hayır yav korkma, anlamaya çalış, olmuyorsa bak bu Behzat Ç., arızalı, fena halde hasarlı, öyle pek de normal olmayan bir tip, böyle bil onu, kabul et dedim korkak velede, birlikte kabullendik.

Bir şey soracağım, siz Bahar'ı sevdiniz mi? Hayır sevmediniz değil mi? Çok büyük bir çoğunluk Bahar'ı sevmedi, ben de sevmedim. Gönül'ü sevdik misal.. ama biz asıl Esra'yı sevdik. "Ben seninle mutsuz olmaya da varım" diyen o aşkta da savaşta da yürekli, cesur kadını sevdik. Aynı durumda olsak belki birçok kadın birer Bahar olacaktı, o arızalı adama Bahar gibi mutsuz oluruz biz diyecekti. Çünkü ta el kadar çocukken evlenip mutlu olmak üstüne yazılmıştı her şarkısı, her kuralı, hayatı. Mutsuzluğu kim seçecekti ki, hem de defalarca? Hem de sütten ağzı yanmışken.. vs vs.

Bahar biz olduğu için, ve biz kendimizi öyle çok da takdir edemediğimiz için.. belki de bundan, biz Bahar'ı hiç sevemedik. Mutsuz olmaya var mısın diyemediğimiz için, kim bilir.. belki de bu hiç aklımıza bile gelmediği için.

Ben Bahar'ı o karanfili amirime vermediği için sevmedim en çok.

"Behzat'a uzattığı karanfili geri çekip vermeyen kadının hissiyatını anlayabiliyorum ama Bahar'ın hiçbir halini yeminle anlamıyorum. Al kızın elinden karanfili ver amirime.. olmadı o gür bıyığın karanfilini kap. Yok o da olmaz diyorsan elindeki karanfili ver. Bir tavra destek vereceksen yanlış adama gösterilen tavra yancı çıkma. Behzat Ç. yanlış adam. Onu tanımayan bir kadının, elindeki telsizin simge değeri üzerinden harcadığı bir polis değil ki Behzat, sen bilmiyor musun Bahar? Ama zaten biliyor olsaydın o karanfil Behzat'ın elinde, sen de yanında olurdun."

Tamam bırakalım artık Bahar'ı..

Peki Harun'a ne demeli? Harun bir öküz. Duygusal öküz. hah haa.. O adama güldüğüm kadar ve sinirlendiğim kadar kime söylendim ben bu ekipte hiç bilmiyorum. Akbaba ile hep mesafeli olduk, Hayalet ile hep arkadaş gibi. Akbaba'nın öyle derin bir acısı, öyle insanı uzak durmaya zorlayan bir hüznü vardı ki.. uzaktan sevdik. Hayalet ise sanki içki arkadaşı, sanki dert ortağı, sen anlat o dinlesin, dinlesin bir de anlasın, sen sus, o da sussun.

Ben galiba bu Behzat Ç.'yi niye sevdiğimi buldum. Adamın marazi bi boşvermişliği var hayata dair. Eskilerden tanıdık geliyor. Umutsuzluk arada patika gibi bi sınır. Ben hangi yanda olduğumu gayet iyi biliyorum, diğer yanı izlemeyi sevdim galiba. Sihirli ayna gibi, geç karşısına, ayna ayna söyle bana diye başla, al cevabını.

---- Duymak istediklerini sana söyleyecek çok hikaye var. Biz onlardan değiliz. ----

"Dünyanın ekseni kaydı Behzat, on iki santim yerinden oynadı. Sen bana bi santim bile yaklaşmadın."

Esra'nın öldürülmesiyle "Adalet öldü" mesajını mı almamızı istemişlerdi, ne olmuştu tam olarak bilemiyorum. Savcı'ya yazık ettiklerini düşünmüştüm. Savcı'yı geç, Esra'ya yazık olmuştu, çok yazık. Esra, içimizdeki baskın Kezban'ın hiç anlayamadığı, mahcup Kezban'ın ise "bak böyle de bir şey var" diye yine mahcup mahcup sevdiği bir kadındı. Behzat'ın kollarında öldü, hem Behzat Ç.'den hem umut edilesi her şeyden, hem de gariptir, bizim Kezbanlardan çok şey götürdü.

Kezban demişken, Eda'yı anmadan geçmem, geçemem. Eda, nasılsın? Biliyor musun ben senin o ürkek kuş hallerini seviyordum. Gayretini, işini ciddiye almanı, azmini seviyordum. Yaşadığın o acaba'ları, olsa da olur olmasa da gel git'lerini, sinir yapmanı, safa yatmanı seviyordum. Amirim Amirim diye koşturmanı, hatta Harun'a çektirmeni, o "seviyorum merkez"in sebep-i hikmeti olmanı seviyordum. Böyleyken böyle işte..

Biz Behzat Ç.'yi neden sevdik ki bu kadar? Samimi olduğu için, dertli olduğu için, dürüst olduğu için.. kendi bildiği yolda yılmadan korkmadan yürüdüğü için, adalet istediği için, o tabağı alıp parayı koduğu için, hatta belki de Şule için. Bir başka katil için.

Doğal olduğu için sevdik en çok. Aslında hiç de iyi oyunculuk çıkarmayan ve bir dizi izlediğimiz gerçeğiyle bizi başbaşa bırakan tanık amcalar, komşu teyzeler, bakkallar taksiciler hırtlar saldırganlar deliler veliler için sevdik.

Memduh Başgan'ı sevdik, yahu Ercüment Çözer'i bile sevdik, düşün bi? Aziz komseri unutmadık, Suna'yı da unutmadık. Cevdet'in sabrını sevdik, Tahsin'in çaresizliğini. Eylül iyiydi bence, ya peki o iki seri katil? Barbaros ve Muzo? Hele Şevket! Hele o sonradan kabak çiçeği misali açılan Şevket? Biz galiba doğal olan her şeyi sevdik.

Yenilenlerin öyküsüydü Behzat Ç. Adalet arayanların, ötekilerin, azınlıkların, kayıpların arızaların öyküsüydü. Tuzu kuruların değil, iktidarda olanın, gücü elinde tutanın değil. O emniyet müdürü kadar doğru bir oyuncu seçimi olabilir mi, bak aklıma geldi şimdi! İşte misal o ince bıyıklı adamın temsil ettiği her ne varsa gayet güzel örtüştüğü için sevdik biz bu öyküyü. Diziyi değil. Dizi değil çünkü, o Behzat Ç. O, Esra'nın hayli kızmış vurgusuyla: Behzat!    Amirim işte.

Ve final...

Ben o uzun yolun başında kaldım, yolda bir kırmızı vosvos. Şimdi söyleyecek bir şey yok ki, peki, eyvallah amirim.. görüşeceğiz yine.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top