11 Mayıs 2013 Cumartesi

0

Külliyen



Anneler günüyle ilgili bir şey yazmayacaktım, hiç niyetim yoktu. Aklımdan geçen Cemil Çiçek'in "kampüs demeyelim de külliye diyelim, ne olur yani?" sorusuna, "Mahmut desek?" türü bir cevap vermekti. Eğlence olurdu işte, fena olmazdı.

Sonra Reyhanlı'dan haberler geldi, onlarca ölü, yüzlerce yaralı.. aklımdan hiçbir şey geçmemeye başladı.

Size garip bi şey söyleyeyim mi? Televizyonda çalışırken televizyon izlememeye başlamıştım, işi bıraktım, eski mesleğime döndüm bi ton şey değişti, hayat yanımda sağımda solumda akıp gitti vs vs, ama o tv izlememe alışkanlığı değişmedi. İzlemek istediğim bi şey olursa misal dizi gibi, internet ne güne duruyor? Hem zaten eğer bir şeylerin, haber olsun, yorum olsun, izlenmesi gerekiyorsa şu ekranın her yerinden insanın gözüne sokuluyor bir şekilde. Her neyse, demem o ki, bu gece ulusal kanalların yine lay laya devam ettiklerini duyunca zerre şaşırmadım. Aklımdan geçen tam olarak şuydu: İşte böyle günlerde medyadan niye ayrıldığımı hatırlayıp imana geliyorum. Nefret ettim desem iltifat olur.

(Bir de acayip bir salaklık var bende, bunu da not olarak kaydediyorum şuracığa. İlerde hatırlamak için.)

Şimdi yeniden "savaşa hayır" demenin bir anlamı var mı? Belki bu sefer sonuna öfkeli bir ünlem işareti koyarsam olur. Belki bu sefer taa arşa kadar yükselip, halimize bir de tepeden ve her şeyin dışından, üstünden, çok ama çok uzaktan bakıp, binlerce küçük hesapla döşenen savaş yollarının inceden bir ip gibi, kedi yumağı gibi boynumuza dolandığını görürsem? O da olur, niye olmasın.

Sonra yere inip "misliyle karşılık verelim" gibi bi şeyler söyleyen Yiğit Bulut ve kafagillerine,  "sizi 'misli' ilan ediyorum, gidin karşılık verin" diye çemkirsem?

Ya da, 500 günde Roboski'nin faillerini bulamayanların iki üç saat içinde Reyhanlı'nın faillerini bulduğunu açıklamasını.. hıımm.. duyup duymamazlığa gelsem? Veya duysam ama anlamasam? Bu da olur aslında. Duymadan anlamam da olası tabii.

Belki de en güzeli, zaten öyle çok da yerinde olmayan kafamı yormayıp, başa dönmem olacak. Kampüs demesek de külliye desek? Neden: Çünkü kampüs yabancı kelime, külliye yerli. Külliyen yerli, evet, Arapça. "Yerleşke" diye bi şey vardı? Uyduruk o, külliye iyi.

Cümle içinde kullanıp örnek verelim: ODTÜ Külliyesi'ni ziyaret eden Başbakan talebeler tarafından dualar ve edepli alkışlarla karşılandı. Hanım talebeler de kendilerine ayrılan kısımlarda yerlerini aldılar ve Başbakan'ı görebilmek için müsait nazar zaviyeleri tespit etme yarışına giriştiler. Çıkan arbedede yirmi hanım talebe yaralandı ve hepsinin Başbakan izleme izni iptal edildi.

(Dil çorbaya döndü, ne anlatıyordum, unuttum. Aslında ODTM deseydim iyiydi. M: Medrese. Aklımda kalan şu: Ortada bir dil çorbası varsa "ne diyem Mahmut mu diyem" yasası gereğince, üzerinde anlaşılamayan adlandırmalara "Mahmut" diyerek sulh yoluna gidilmesineee...")

Üniversiteleri külliyelere çevirmek için dil oyunları oynamanıza, yabancı kelime vs diye bahaneler bulmanıza gerek yok ki? Ol deyin, olsun. Usuletle ve suhuletle.

(Devamı için aklımdan geçen, "kim dur diyecek ki?" diye hüzünle sormaktı. Sonra aklım "saçmalama lan" dedi. ODTÜ var, öğrenciler var, gençler var, taze teröristlikten azat edilmiş RedHack var misal? Aklını emanete bırakmamış, ruhunu güçlülerin yancılığına asker yazdırmamış insanlar var, sonra bizim Behzat Ç. var, ki, onun da haftaya finali var, hakkında söylemek istediğim çok ama çok şey var.. var işte, bir çok insan var birçok can var. Susmayan, susmayacak olan. Dur diyecek olan. DUR!)

Aklımdan geçen notu: Hakikaten ben bir ara, bir yerlerde kafayı çok güzel kırmışım. Şimdi böyle sanki ortada  sağlam bir yapı varmış gibi, yok aklımda kalan, yok aklımdan geçen falan diye sıralıyorum bi ton şeyi ama.. işin doğrusu şu ki, o akıl fikir, onlar da külliyen yalan dolan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

back to top