İtalya’yı gezip de Davut heykelinin anadan üryanlığına kafayı takıp gelmek bence ilginç bir vaka olma yolunda başarıyla ilerlemek demektir. Hele bir de heykelin pipisi sünnetli mi değil mi diye itinayla gözlem yapılıp, olmadığı anlaşılınca bunu dünya aleme duyurma gayreti varsa, bu vaka ilginç olmaktan bir üst seviyeye anında çıkar ve klasik klinik vakalar arasında yerini alır. Tabii, bence.
Söyleyecek bi şey de bulamıyorum ki.. sadece şunu diyebilirim: Troll’ün doğalı bi başka oluyor.
Memlekette heykel sanatı bi zaman sekteye uğramış. Çünkü millet heykeli onaylamayan, put olarak gören bir dini kabul etmiş. İyi olmuş yok çok fena olmuş, o başka mevzu ama sonuç ne olmuş peki? Heykel, malum üç boyutlu bir hadise. Olan da bu işte. Heykeli es geçenler üç boyutlu düşünme yetisini kolay kolay geliştiremez. İki boyutlu görmeye daha meyillidirler her bir şeyi. Ak ya da kara gibi.
Şimdi çıkıp da bizim algı sorunlarımızı sadece heykel sanatında son vagona asılı kalma halimizle açıklayacak değilim ancak bana öyle geliyor ki, gözden kaçan bir etkisi var. Modern şehirlerimize bir bakın, hemen her konudaki estetik anlayışımıza bir bakın.. yahu en çok izlenen filmi Recep İvedik olan bir toplumuz. Neden acaba?
Bunu sadece sinema sosyolojisi ile açıklayamayız ki. Yani işte, belli bir dönemde bir toplum ne haldeyse, kültürü sanatı da onu yansıtır, ya da toplumun ürettiği kültüre bakarak aslında o toplumun tam olarak nerede olduğunu görürüz gibi değil bu mevzu. Sadece bu değil.
Geçen gün bir yoruma cevap yazmıştım, onu buraya alıntılamak istiyorum, konuya uydu uyacak sanki: Bence Elmer çocuk kitabı diye okul öncesinde kalmasın, yıllarca her eğitim seviyesinde ders diye işlensin.. gayet ciddiyim. Elimiz değmişken aynı şekilde, bir de estetik dersi koyalım müfredata. En belirgin özelliğimiz zevksizliğimiz çünkü. Cephe mimarisinden nasibini almamış irin suratlı rezil binalarımız, her kasabayı birbirine benzeten betonarme arsızlığımız, müzikte sinemada ve hele ki televizyonda başı arşa değen zevksizliğimiz belki biraz törpülenir. Renkleri rahat bırakmanın yolu önce o renkleri tanımaktan bilmekten geçiyor.. boz bulanık griden, hastalıklı bejlerden ve türbe yeşilinden başka bi şeylere de şans tanımalıyız. Eh işte belki Elmer ve estetik, yardımcı olur bi parça.
Şimdi bunlara bir de heykeli katsak? Çocukların elinden okul öncesi verdiğimiz oyun hamurlarını almasak hemen? Heykel yapsın çocuklar. Öyle putla şunla bunla o güzel kafalarının doğal ayarlarını bozmadan, insan bedenini taklit etmeye çalışsalar? Olur mu sizce?. Bence pek leziz olur.
Çünkü kendi halinde bir sandalyenin, bir koltuğun nasıl olacağı, hangi boyutta olacağı neye benzeyeceği misal, bir insanın ölçülerinden, neye benzediğinden yola çıkıyor. Mimarinin ve diğer bütün sanatların temelinde o elini kolunu iki yana açmış insan evladı var. Kendi bedeninden korkan insanlarla nereye kadar gider medeniyet, bilen anlayan var mı?
Heykelden korkup çekinmenin, onu günahlara cehennem ateşlerine mal etmenin alemi yok. Heykele ezberinle değil, aklınla yaklaş, aklında izle.. dön dolan çevresinde, her açıdan bak ona. Hayatına, hayata bakışına farklı bir boyut kat, yeni bi pencere aç. Cinsellikle kafayı kırma noktasına gelenlerden olma gözünü seveyim. Bak bunun sonu Taliban stayla. Ya da daha uç bir örnek vereyim, geçen gün hani bir Suudi fetvacı zat, kız bebeklere de burka giydirin demişti? Olmaz olmaz deme, kafayı kırınca oluyor böyle şeyler işte. Ufak ufak başlıyor, sonra baktığın her yerde sadece cinsellik görüyorsun. Vs. vs..
Neyse yine dağılıp kopacağım mevzudan, hoş değil. Demem o ki, ben totemleri çook seviyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder